13 Aralık 2009 Pazar

RİZE VALİSİNİN İZNİ, OBANIN KAVLİYLE ÖZGÜR TİYATRO

RİZE VALİSİNİN İZNİ, OBAMANIN KAVLİYLE ÖZGÜR TİYATRO


NEDİM SABAN
nedimsaban@superonline.com



İçim içime sığmıyor. (Herhalde içim dışıma sığdığı için sabahtan beri kusuyorum)
Başbakan “ Türkiye’de basın A.B.D’den daha özgür demiş!
2008 yılında sınır tanımayan gazeteciler örgütünün 173 ülke arasından 102. seçtiği ve basın özgürlüğü konusunda Tanzanya, Bahreyn, Kuveyt’ten sonra gelen Türkiye’nin kısa zamanda aldığı yola bakınız hele…
Madem bu kadar özgürüz, bir yazı döşenip, bu yazının yazıldığı gün itibarıyla 283 gündür tutuklu olan Balbay’a korkusuzca ithaf edebilir miyiz? Aydınlık Gazetesi’ne dört hafta yayın yasağı getirilmiş,Yayınlarının içeriğine katılsak da katılmasak da, Amerika’dan daha özgür olmanın müjdesini oradaki gazeteci dostlarımızla paylaşabilir miyiz?
Bir şiir okuduğu için hapis yatan bir başbakanın memleketinde yaşıyoruz. İfade özgürlüğünün kısıtlanmasının acısını en çok o bilir.
"İnsan düşüncesini rahatça açıklayabilmelidir" diyerek, Erdoğan’ın başını yakan Ziya Gökalp’ten uyarladığı şiiri kendi sesinden dinlemek için You Tube’a bir bakayım dedim. Tabi You Tube’a girme konusunda henüz özgür değiliz. Eee Amerika’dan daha özgür olduğumuza göre, demek ki, Amerika’da da You Tube’a girmek yasak!
Erdoğan’a şiir okuduğu için hapis yattırdıkları zaman ne kadar utandıysam, Balbay’ın hapiste çürümesinden aynı derecede utanıyorum.
Ergenekon derin bir mevzuuuuu olabilir . Ancak yazarın, artık (varsa bile) delilleri karartması ve yurtdışına kaçması sözkonusu olmadığına göre, neden fikir üretme özgürlüğü elinden alınır , anlamak mümkün değil! Neyse konu basın özgürlüğüne giriyor. Amerika’dan daha özgür olduğumuza göre, demek ki Amerika’da en az 284 gündür tutuklu olan en az 2 tane Balbay var.
Allaha şükür basın fevkalade özgür, peki ya tiyatromuz?
Kapatılan (!) DTP Altındağ Örgütü’nün düzenlediği “33 Kurşun Yaslı Tarih” oyunu hakkında soruşturma başlatılmış. Belki, abartılacak bir şey yoktur, sanatçılar beraat edecektir!
Ama bir tiyatro oyununun suç unsuru olarak anılması bile sevimsiz. Hele hele demokratikleşme, açılım sürecinde.
( Bu arada, sözlüklerimize parti kapatarak, "açılım yapmayı" da kazandırdık ya, dilimizi bu kadar zenginleştirdik... bu kadar zengin bir dil yaratabildiğimiz için.helal olsun bize)
DTP bünyesinde gerçekleştirilen oyunu görmedim ama kutluyorum.
Tayyip Erdoğan’ın başını belaya sokan şiirde olduğu gibi içeriğine katılsam da katılmasam da, cezalandırılmasını kınıyorum. Aynen Recep Tayyip’in şiir okuma nedeniyle hapse atılmasına karşı çıktığım gibi!.
30 Temmuz 1943 günü, Van’ın Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsü, gözaltında tutuldukları sınır karakolundan alınmış ve kurşuna dizilmiş. İçlerinden sadece biri gizlenerek katliamı izlemiş. Tiyatro sanatı, resmi tarihi sorgulamayıp da ne yapsın? Sanatın sorumluluk alanı değil mi bu?
Ders kitaplarını bocalamak, tarihte yazılmayanlara ayna tutmak? Çağdaş halkların tarihinin yanlışlarından, utanılacak olaylarından ders almasını sağlamak ya da çağdaş kahramanlar üreterek çağın pislikleriyle savaşmak için varolmuyor mu sanatçılar?

“Bu maçu alacağum uşaklarum başka yolu yok”
Geçtiğimiz yıl Laz Marks diye bir karakter türedi! Henüz yakalayamadım ama çok sevdim onu. Çağımıza tanıklık eden zeka ürünü bir kahraman olduğunu düşündüm.
Bir taraftan Genco Erkal’ın ustalığıyla ortaya çıkan Amerika’nın Soho’sundaki Marx, öte yandan Haldun Açıksözlü’nün oynadığı Laz Marx süslüyordu sahnelerimizi. Şansa bakın ki, ikisi de Beyoğlu Belediyesi’ne ait Karaca Tiyatrosu’nu paylaşıyorlardı
Bir belediye başkanı için bundan daha güzel bir fırsat olabilir mi? Bu yoklukta,kriz zamanında, boy boy, çeşit çeşit Marx’lar ayağınıza kadar gelmiş. Sevsenize, anlasınıza onları. Hatta işi büyütüp “Marksist Felsefe ve Sanat” diye paneller düzenlesenize!
Eğer karşı düşünce üretmek istiyorsanız, düşüncenizi olgunlaştırmak için bundan daha uygun bir ortam olabilir mi?
Her hafta “Ustalara Saygı “adıyla, sanat dostu bir imajla gönülleri fethetmeye çalışan Beyoğlu Belediyesi ise Laz Marks’ı Karaca Tiyatrosu’ndan yok etmeyi seçti.
Aynen Zülfü Livaneli adına tahammül edemediği için Tiyatrokare’yi sınırdışı eden Cumhuriyet Halk Partili Kadıköy Belediyesi gibi!
Caddebostan Kültür Merkezi'ni tahsis etmemek için binbir bahane üreten, 21 Mayıs'ta dilekçe verilmişken kamuoyuna "başvuru tarihini kaçırdılar"gibi yanıltıcı beyanlar veren bir belediye başkanı,bir oyuna salon tahsis etmek için işi bir metin istemeye kadar götüren ve bunu da doğal hakkıymış gibi gören bir kültür merkezi yöneticisi, Cumhuriyet Halk Partisi adının Adalet Ve Kalkınma Partisi ile birlikte, aynı yazıda, sansürcüler listesinde anılmasında bir sakınca görmüyorsa, gerçekten yazıklar olsun!
“ Paçilar, uşaklar haberunuz olsun da, habu demokrat olduguni öne süren hatta Alevilere, Kürtlere bazi haklar verduğuni söyleyen koloti kafali Beyoğlu Belediyesi Karaca Tiyatrosu’nu keyfi olarak bize kapattı. Bunlar tarihun çoplugindeki yerlerini alacaklardur.”
Oyunun yaratıcıları kendilerine yaraşan muzurlukla Beyoğlu Belediyesini bu sözlerle protesto etti ama tam Amerika’dan daha özgür bir basına sahip olduğumuza sevindiğimiz bugün, bu kez de Rize’de Başbakan’a hakaret edildiği gerekçesiyle savcılık tarafından haklarında soruşturma başlatıldı.
Yılmaz Okumuş’un yazdığı oyunda anlatılan fıkra, soruşturma konusu oldu.Bir fıkra da soruşturulur mu demeyiniz! Dün Beyaz Saray’ın önünde Obama aleyhinde fıkra anlatan 74 kişiyi sallandırmışlar. (Duymamış olabilirsiniz çünkü A.B.D’de basın özgürlüğü yok)
Geçtiğimiz yıl, Yahya Kemal’in Şehir Tiyatroları’nda sansürlenmesine nasıl isyan ediyorsam, Başbakan fıkralarının soruşturma konusu olmasına da isyan ediyorum.
Topluma mizah yoluyla deşarj olma izni de vermezseniz, tehlike çanları çalar diyerek, internette hızla yayılan fıkrayı paylaşıyorum:
Rize Valisinin izni, Obama’nın kavliyle sizlerle paylaşıyorum:
Vesile Ana Kasımpaşa’da bakkala gider. Yaşlı Bakkal Vesile’ye görünce başlar yakınmaya:
“ Nasıl bir evlat yetiştirmişin yahu, böyle başbakan mı olur? Hayat pahalılığı, filan işlerimiz tam durdu!”
Vesile, elindeki boş fileyi bakkalın başına geçirir,
“ Elli yıl önce senden niye borç istedim, işte bu yüzden! Verseydin, oracıkta kürtaj yaptıracaktım”

12 Aralık 2009 Cumartesi

VJ BÜLENT MESELESİ

VJ BÜLENT, CEM UZAN,
HOMOFOBLAR VE ÖTEKİLER

Vj Bülent’in, Kral TV’den kovulması, kibarcası, işine son verilmesinden sonra, Oray Eğin, medyada homofobi tartışmasını başlattı. Aslında alevlendirdi demek daha doğru olur düşüncesindeyim, bu konuya Yiğit Karamehmet’in Akşam Gazetesi’ndeki çok sağlam yazısı öncülük etmiştir.
(Aslında alevlendirdi demek ne kadar doğru olur bilmem , medyada pek az insan bu konuya giriyor ediyor çünkü)

Öncelikle, medyanın her türlü fobiyi üzerinden atmasının önemli olduğunu düşündüğüm için, Oray’ın yazar olarak alevlendirdiği homofobi tartışmasının önemli olduğunu düşünüyorum ama bizim medyanın bu konuda daha alacağı çok yol olduğunu düşünüyorum. Daha on yıl öncesine kadar kadın yazarlardan, kadın yayın yönetmenlerinden uzak duran erkek egemen bir medyadan bahsediyoruz. Eski Sabah binasının koridorlarından yükselen ağır tavla sesleri hala kulağımızda!
Öte yandan kadından, eşcinselden yana, azınlıktan yana pozitif ayrımcılık yaparken güçlü kalemlere haksızlık yapan bir medya yaratma tehlikesi de var! Rengarenk gazetem olsun derken, ister istemez güçlü kalemler aleyhine ayrımcılık yapmak sözkonusu olabilir. Pazardan mal seçer gibi medya grubu yaratma tehlikesine de düşmemek lazım fobilere yenilmemek için! Kusura bakmayın ama heteroseksüel yazar kontenjanımızı doldurduk, cinsel tercihinizi değiştirdiğinizde görüşelim diyen bir yayın yönetmeni düşünebiliyor musunuz?

A.B.D tiyatrosunda pozitif ayrımcılık o kadar uç noktaya dayandı ki, Arthur Miller gibi politik duyarlılığı olan bir yazar bile, sadece beyaz, erkek ve heteroseksüel olduğu için yeni oyunlarının ülkesinde oynatılamadığından şikayet ederek, mecburen son üç oyununu İngiltere’de başlattı. Bana sorarsanız, derdi sadece beyaz, erkek ve heteroseksüel olmak değil, üst perdeden yazmaktı, yani öğrenerek yazmıyor, öğreterek yazıyordu!
Bizim medyada da öğreterek yazan beyaz Türkler bir gün kendilerini dışarıda buldukları zaman, pozitif ayrımcılığın sınıra dayandığını düşüneceklerdir. İşte o gün islamfobiden tutun, kadın düşmanlığına, cinsel ayrımcılıktan tutun etnik ayrımcılığa kadar her türlü pisliği “savunma” amaçlıymış gibi yapan bir medya ortaya çıkacaktır. Bu medyadaki,son artıklar , düşen kalelerini yitirmemek için, Miller’in öğretici tavırlarıyla “medyayı ötekiler ele geçirdiler” tavırlarıyla üstten üstten yazacaklardır.
Politically incorrect medya o gün başlayacak işte! Vuruşa geçilecek… Bunu herkes mi yapacak? En güvendiğiniz köşe yazarı, sırf köşesinden olmamak için, “ötekine” vuracak mı?
Herkes yapmaz belki! “Vurulmanın da şanı vardır” diyen pek çok yiğit yetiştirmiştir mutlaka medyamız.

Dönelim Vj Bülent’in kovulma meselesine!
Yazar Oray Eğin sahipleniyor şimdi ona ama aslında televizyoncu Oray Eğin’in ağına yakalandı çocukcağız.
Canlı yayında eski patronu Cem Uzan’ın iki tane sevgilisi olduğunu söyletti Oray ona!


Bu kesinlikle bir televizyonculuk başarısıdır!
Yıllar önce, kendimi çok iyi bir televizyoncu sanırken, üstelik iyi kötü canlı yayın tecrübem de varken, üstelik canlı yayınlarda bir tek pot da kırmamışken, üstelik hem de bant yayınına katılmışken, demek ki benden daha iyi bir televizyoncu olan Cem Özer’in tuzağına düştüm. O dönem bir yandan Dr. Stress’i sunarken, bir yandan bir yarışma sunuyordum. Cem Özer, büyük rating alan Dr. Stress’in yanında sadece para için yapıldığı besbelli olan bu yarışmadan tatmin olup olmadığımı sorunca, saf bir biçimde “bence kööötü” deyiverdim ve uuups, sen misin kendi yaptığın işi kötüleyen (!) , kovuldum.

O zaman internet de yoktu, yarışma programının çekim günü kimse çekim saatini bildirmeyince , keskin zekam sayesinde öğrendim kovulduğumu!
Televizyonculuğumun ilk yıllarıydı.
Cem Özer’e şapka çıkardım.
Cem, kesinlikle kötü niyetli biri değildi, sadece iyi bir televizyoncuydu.
Dr. Stress programını yaptığım on küsur yıl boyunca hiçbir konuğuma tuzak kurmadım, sadece canlı yayında, onları çok iyi dinledim ve en güzel anda en iyi cevabı alabilmeyi bildim.
Aynen Oray’ın Bülent’ten alabildiği gibi!
14 yıllık televizyoncu Bülent’in de, çiçeği burnunda televizyoncu Oray’a şapka çıkarması lazım bence!
Oray kısa zamanda iyi televizyoncu olmuş demek ki.
Aynı zamanda iyi yazar ki, konuyu ısrarla homofobiye çekiyor.
Bülent’in kovulmasına çok üzüldüm. Ekranların renkli yüzü, çok sevdiğim bir arkadaşım.
Oray’ın, Bülent üzerinden homofobi tartışmasını başlatması, medyanın bunu sorgulaması da çok önemli ama bence konunun homofobiyle uzaktan yakından alakası yok.
Kral TV’nin yeni yönetiminde son yılda acı çekmiş ve bu mesele konuya tuz biber ekmiş olabilir belki ama…

Bu basit bir etik meselesi!
Bülent, gey barda çalışsa ve eski patronunu kötülese oradan da kovulurdu.
Çünkü yeni patron, eski patronu hakkında bunları söylüyen kişinin, bir gün buradan ayrıldığı zaman kendisi hakkında da atıp tutacağından korkardı.
Kaportacıda çalışsa, kaportacı da onunla yollarını ayırırdı.
Kaldı ki, Bülent Cem Uzan’ın ne kötülüğünü görmüş?
Ne kadar ayıp bir şey!
Siz, medyanın özel hayatlara saygı göstermesini beklerken, bir medya patronun özel hayatını bir medya grubunda, hem de onun eski yayın organında, dillendiriyorsunuz.
Ne kadar acıtıcı!
Üstelik bu kişi şu anda zor durumda, cevap hakkı yok. Çoluğu çocuğu var.
Ekmeğini yediğiniz bir insana ihanet ediyorsunuz.
Paranızı alamamışınızdır, size haksızlık edilmiştir , cinsel kimliğiniz yüzünden ezilmişsinizdir, bir derece saygı duyarım.
Madem Uzan’ın iddia ettiğiniz sevgililerinden o kadar rahatsızdınız, o gün Kral TV’de Cem Uzan patronunuzken protesto etseydiniz de, kahraman olsaydınız, yine alkışlardım sizi!
Sevgili Bülent, kovulmayı hak etti demiyorum ama kovulduktan sonra, canlı yayında yaptığı bu etik dışı hareketten dolayı ders almalıdır demek istiyorum. Benim tanıdığım Bülent, bundan ders çıkartacak olgunluğa sahiptir.
Evet mağdur bir insan belki, ama bir medya mağduru!
Mağdur etmeye çalışırken mağdur oldu, burası çok önemli.
Kahramanlığa oynamasın, bundan sonra yapacağı projelerde daha gerçekçi adımlar atsın.
Onunla Cem Uzan döneminde birlikte çalıştık. Temiz bir kalbi olduğunu biliyorum. Umarım
yüreğinden geçen projeleri er geç gerçekleştirir.