Anadolu toprağının genlerinde sanat olduğunu,
Anadolu’nun her köşesinin aslında buram buram sanat koktuğunu kanıtlayan çok
güzel bir yazı yazacağım bugün.İdealizmleri konusunda açık çek imzalayacağım
iki önemli dostumu, Eftal Gülbudak ve Ümran İnceoğlu’nu alkışlayacağım için
daha da önem taşıyor bu yazı.
Bugünlerde Eftal’in doğumgünüymüş … Ona bir doğum günü
hediyesi olsun bu yazı, o doğduğu yere çok önemli bir hediye vermiş çünkü!
Cami yaptırmak kutsaldır,
okul yaptırmak da öyle… Hayırsever insanlar ilk havasını soludukları memleketlerde , kendileri için dua edilmesini umarak, genellikle bu tip güzellikler yapıyorlar.
Eftal ise bir kültür şenliği hediye etti Taylıeli’ne… Bence
eşit derecede kutsal bir şey yaptı…
Böylece çocukluğumuzda dilimize pelesenk olan o iğrenç
şarkıyı da nihayet unutturmuş oldu bize:
“Orada bir köy var uzakta, gitmesek de gelmesek de, o köy bizim köyümüzdür!
“
Bir de , “doğruyu söyleyeni, dokuz köyden kovarlar” diye hangi
atanın söylediği belli olmayan bir söz
var ya, Taylıeli sayesinde o da tarihe karışacak bir gün.
Bir kültür festivalinde doğru söylenir ve doğru söyleyenler
kovulmaz, alkışlanır. Anadolu’nun
genlerinde doğru söyleyeni kovmak değil, bir soğuk ayran vererek misafir etmek
vardır çünkü.
Siz bakmayın son zamanlarda yurdun sağından solundan gelen haberlere…
Birkaç yıl önce Afyon’da tiyatro kapatılıyor dediler,
kalktık gittik, hatta laf aramızda bir
süre için kapatılmasının daha faideli olacağını bile düşündük Tiyatro değil cadı kazanıydı çünkü… Tiyatro
kapanıyor diye bağırdılar, sonra bağıran
herkes eteğindeki taşı bir yerlere yamanarak dökmüş olacak ki, tiyatro kapanmamış gibi davrandı Üç yıl
sonra da Afyon’dan sadece yasak
haberleri gelmeye başladı: içki yasağı bunlardan bir tanesiydi! Umarız
Afyon’lular caz festivallerine sahip çıkar bundan sonra.
Kars’ta görülmemiş bir ilkellikte heykel parçaladılar,
Erzurum’da absürd, grotesk ve gerçeküstü
bir çerçeve içinde, dekorundaki “kahrolsun faşizm” yazısından
dolayı Tiyatrokare’nin “Onca Yoksulluk
Varken” oyununun oynanmasını “uygunsuz” buldular. Soranlara da ” salon doluydu.
biz onları Açıkhava tiyatromuza yönlendirdik” dediler. Mart ayında Erzurum’da
açıkhavada oyun oynanmaz ama Temmuz ayında Burhaniye’de sanat şenliği yapılır!
Dikili’deki
geleneksel barış şenliği ile kardeş bile olur bu güzel çalışma.
Köy muhtarı Halil İbrahim Çakır, o köyün gidilmeyen köy
olmaması için olağanüstü bir rmücadele vererek , son zamanlarda sadece yasak haberleriyle
gündeme gelen Anadolu ‘nun makus
talihini değiştiriyor.
Siz bakmayın Mardin’de
Süryani kardeşlerimize ait Mor
Gabriel Manastırı’na konmak isteyerek, orayı muhtemelen bir alışveriş merkezine
çevirmeyi düşleyen devletimize! Siz bakmayın Alevi kardeşinin kapısına ölüm
emri veren birkaç zavallıya! Siz bakmayın Sivas katliamının Sivas’ta
hatırlanmasını bile istemeyen emniyetimize!
Bir katliamı unutturmak için tarihi silmek değil, yeniden
yazmak gerek... Bir vicdanı aklamak için
geçmişe sünger çekmek değil, vicdan muhasebesi yapmayı bilmek gerek!
Taylıeli Festivali, bu topraklarda barış ve huzurun bir düş
olmadığını, kanlı çarpışmalar yerine
çoksesliliğin yaşanabileceğinin kanıtı.
Kültür evriminin önünü tıkayan tıpaçlara değil, önünü açacak
elçilere gerek var. Taylıeli muhtarı gibi önemli adamlara başbakanlardan, parti
başkanlarından, kültür bakanlarından fazla ihtiyaç var.
Gün olur da, bugünün
muhtarı Taylıeli’ne otuz katlı bina dikmediği için yeniden seçilemezse, hatta daha da ileri giderek köyünde bir ilki
gerçekleştirdiği için dokuz köyden kovulup, maazallah cezaevine filan da
girerse (!) ,yeni muhtara rağmen, Taylıeli halkının bu şenliğe hep sahip
çıkacağını umuyorum!
Beklan Algan’ın
düzenlenen şenlik, üçüncü kez yapılıyor.
Düzenleme komitesinde Özdemir Nutku, Hülya Nutku gibi çok önemli tiyatro üstadları var! Taylıeli Şenliği, bu ülkede halen uyuma lüksüne sahip olan yan
ve festival yapmayı şarkıcı getirmek sanan belediye başkanlarına örnek olmalı!
Kapak olmalı! Küçücük bir köyde başarılan büyük
iş, büyük yerde küçük iş beceremeyen zavallıları utandırmalı!
Beklan Algan’ın Türk Tiyatrosu’na en büyük hizmetlerinden
biri Muhsin Ertuğrul’un çocukları olarak
Zeytinburnu, Gültepe gibi tiyatrodan uzak semtlere tiyatroyu taşıyarak,
Muhsin Ertuğrul’un bayrağını hiçbir zaman indirmemiş olmasıdır.
Geçtiğimiz hafta,” Fenerbahçe Savcısı’nın Çocukluğu”
başlıklı yazımda Anadolu’da sadece futbolla büyüdüğünü itiraf eden bir savcının
hezeyanlarına değinmiştim. Taylıeli’nde büyüyen çocuklar önemli yerlere
geldiklerinde bu hezeyanları yaşamayacaklar, çok daha aydınlık bir geleceğin
alt yapısını sağlayacaklar.
Eftal ile Ümran, köye okul yaptıran hayırseverden de önemli
bir şey yapıyor bence.
Sanatın ışığını his edenler, okul olmayan köye üniversite bile dikerler.
Geçenlerde Elazığ’da Yunan fresklerini müstehcen bulan kütüphaneciyi savunan
öğretmenler gibi, sanatın köşesinden geçmemiş olanlar ise, okulları bile
karanlık zindanlara çevireceklerdir.