30 Nisan 2013 Salı
MUHSİN HOCA KİME TESLİM?
Geçtiğimiz hafta açtığım parantezlerden biri Direklerarası Seçici Kurulu’nun iyiniyetli yaklaşımı sayesinde çözüldü. 10 farklı ödülde sayıları 100’ü aşan jüri üyelerinin , oyunları ücret karşılığında izleyerek, bu yolla tiyatroların emeğine saygılı davranılması konusunda bir çağrı yapmıştım. Direklerarası Tiyatro Ödülleri’nin seçici kurulu hemen bir açıklama göndererek, bundan böyle oyunları bilet alarak izleyeceklerini açıkladılar. Bu kararı verebilecek kadar ilkeli davranan bu kurulu kutluyorum.
Yapı Kredi Sigorta’nın yeni sahiplerinin Afife jürilerinin izlediği oyunlara ödenek çıkartacağını umuyorum. Diğer ödüllerin sponsorlarına da aynı çağrıyı yapıyor ve
Tiyatro Dergisi’ne , bu konuda duyarlı davrandıkları için teşekkür ediyorum.
İstanbul Halk Tiyatrosu’nun da bu konuda bir çağrısı var. Umarım pekçok tiyatronun atılımıyla bir imza kampanyası başlatılır ve emek sömürüsüne dönüşme tehlikesi bulunan ödül sistemleri bir an önce düzelir.
….))) JÜRİLER
Bu devirde jüri olmak da başlıbaşına bir özveri gerektiriyor. Öncelikle tiyatro sanatının gücüne inanmak, irili ufaklı 200 oyunun pek karışık programını takip etmek, İstanbul trafiği ve berbat ulaşım koşullarına aldırmaksızın, perde saatine yetişebilmek gerekiyor. Pekçok jüri üyesi gecikmemek için saatler öncesinden oyun bölgesine ulaşıyor, restoranlarda zaman ve para harcıyor. Onların da emeğinin gözardı edilmemesi gerek. Kısacası, “ben de ödül veriyorum diyerek” ortaya çıkmak yeterli değil, kurumsal destek alarak tiyatroya verilen manevi değeri maddi olanaklarla da perçinlemek gerek…
….))) YENİ BİR ÖNERİ
Antalya’da dört yıldır düzenlenen televizyon ödülleri var. Özellikle başbakanımızın “milli içki” konusunun barış sürecinin önüne geçtiği bu dönemde, ödül alan Murat Cemcir’in, “ ödülü 70’lik ayran içerek kutlayacağım” açıklaması dikkatimi çektiği için, bu yıl daha dikkatli baktım. Televizyonculuk duayeni Faruk Bayhan, jüri başkanı olarak, ödüllerin bir başvuru sistemine dayandırıldığını anlattı. “Ben sizi değerlendireceğim” diyerek ortaya çıkmak yerine, ödüllere aday olmak için başvuru yapılıyormuş. Sözgelimi, Kıvanç Tatlıtuğ, bu yıl oyunculuk dalında başvurmamış. Kendisi ya da kurumu değerlendirilme talebinde bulunmadığı için, doğal olarak aday da gösterilmemiş…
Bence, tiyatro ödülleri için de böyle bir sistem geliştirmek gerekiyor. Kurumlar başvurursa, hem jüri başvurmayan adayları değerlendirme çabasıyla başı kesik tavuk gibi koşuşturmaktan kurtulmuş olur, hem her yıl yaşanan adaylık kategorileri konusunda kafa karışıklıkları giderilir.
Bir sanatçı olarak, bir jüri tarafından beğenilmek yerine, ben de bir jüriyi beğenebilmek isterim. Bu nedenle kendim başvurmadığım bir ödüle aday gösterilmek de istemem .
Jüriyi beğenen,başvurur. Jüri tarafından beğenilen de aday olur, olur biter.
…..))) SUNA KESKİN, AYÇA VARLIER
Sadece Tiyatrokare’de birkaç yıl içinde bile, aday kategorileri ile ilgili çok matrak şeyler yaşadık. Ayça Varlıer, “Leyla’nın Evi” ile dört saygın ödül aldı, ama işin tuhaf yanı dördü de farklı kategorilerdeydi. “Yılın Müzikal dalında Kadın Oyuncusu”, “Yılın Kadın Oyuncusu”, “Yılın Yardımcı Kadın oyuncusu”, “En İyi Çıkış Yapan Oyuncu” !
Suna Keskin de geçtiğimiz hafta ,yardımcı oyuncu kategorisinde aday gösterilmeyi red ederek Sadri Alışık ve Afife Ödülleri’nden çekildi. Sadece bir tiyatroda birkaç yılda bu kadar çok şey yaşanıyorsa, kimbilir daha neler neler yaşanıyordur?Kaldı ki, 20 kişilik bir salonda yapılan prodüksiyonu, Devlet Tiyatrosu olanakları ile yarıştırmak hiç akıllıca değil. “Tiyatro iki kalas bir hevestir” deyip, işin içinden çıkılamaz. Bir odada fısıltıyla oynanan bir oyundaki oyunculukla, akustiği olmayan 400 kişilik bir İtalyan Sahne’deki oyunculuk nasıl aynı kefeye konulur? Anlamak mümkün değil!
…))) CEMAAT ÖDÜLLERİ
Bir Cemaate yakın bir vakıf , Haldun Hoca ile Yıldız Hoca’ya onur ödülü vererek, ödül sistemine ihtişamlı bir giriş yaptı! Haldun Hoca, o gecede Muhsin Ertuğrul’un iyi bir tiyatro adamı olduğunu, ama iyi bir yönetmen olmadığını söyledi. Bence, yeri değildi, bu açıklama Cumhuriyet Devrimleri’ni kökten yadsıyanlar için harika bir olanak sağladı. Dormen’in sözünün sadece yarısını kullanıp, Muhsin Hoca’yı yaraladılar.
Bu yazının yazıldığı sırada, ölüm yıldönümünde mezarı başında anılan Muhsin Ertuğrul, iyi bir tiyatro adamı olmanın yanısıra , bir devrimciydi. Selim İleri’nin kitabındaki dedikodulara aldırmayınız, Muhsin Hoca’yı yaşadığı çağ içinde değerlendiriniz. Kısıtlı bir oyuncu kadrosuyla kısıtlı bir zamanda koca klasikleri sahneleyen ve her oyuncudan bir star yaratan Muhsin Ertuğrul’a nasıl kötü yönetmen denilebilir?
Haldun Hoca, bu açıklamayı Afife Ödülleri’nde Muhsin Ertuğrul Ödülü Kategorisi sırasında yapsaydı, “kahramanlık yaptı” derdim, konu cemaat ödülleri olunca, “duyulmak isteneni “söylemiş diyorum
…)))MUHSİN ERTUĞRUL BÜSTÜ
Ayla Algan, Muhsin Ertuğrul büstünü Şişli Belediyesi’ne bağışlamış. Son yıllarda Şişli tam anlamıyla bir kültür sefaleti yaşıyor.Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu hunharca yıkılıp, kongre vadisine dönüştürülürken, Kılıçdaroğlu bile uğradı da, Sarıgül ortada yoktu.
Muhsin Hoca’yı Şişi’ye emanet etmek doğru değil. Onu, genç kuşaklara doğru dürüst anlatacak ustalara teslim etmek, şimdilik daha yerinde olur bence.
22 Nisan 2013 Pazartesi
….)))) AÇ PARANTEZ
JÜRİLERİN KOLTUK İŞGALİ
Bu hafta açılması gereken parantezlerin haddi hesabı
yok. Sadece tiyatro ödüllerimiz hakkında olan yazılar bile google’lara sığmaz. Doğru
değerlendirmeler, yanlış uygulamalar, yönetmelik
zaafları, alelacele alınan kararlar,
kararların arkasında duramayan seçici kurullar filan derken binlerce partantez
açmak gerekir.
Tiyatro sanatının kural tanımazlığı da her parantezi çürütecek ve gelecek yıl başka parantezler açmak gerekecek mutlaka. Yine de bir tanesiyle başlayalım bari.
….))) DİREKLERARASI
13. Direklerarası Seyirci Ödülleri, bu yıl çok yerinde kararlar vermiş. Demek ki neymiş, bir
ödülün yerine oturması için, yaklaşık 13
sene beklemek gerekirmiş. 234 oyun izlediklerini söyleyerek, değerlendirme
kıstasları hakkında ipucu vermişler.
Herşeyin bu kadar şeffaf olduğu bir değerlendirmede, jürilerin kimliğinin de
kamuoyuyla tam olarak paylaşılması gerekir. Seyirciyiz deyip, işin
içinden sıyrılmak yeterli değil çünkü.
Diğer ödüllerdeki gibi , bence
yılın en önemli oyunlarından biri olan “Adalet Sizsiniz” in görmezden gelinmemiş olması çok sevindirici.
Ödüllerin açıklandığı
bültende jürinin 2090 koltuk işgal ettiği söylenmiş. Öncelikle, kelime seçimi bana
çok ilginç geldi. “İşgal etmek” , bir yeri ele geçirmek, yer kaplamak, işten
alıkoymak, oyalamak gibi, karşı tarafın istemi dışındaki zoraki hareketleri
tanımlıyor.
Afife, Sadri Alışık, Tiyatro Dergisi, Yeni Tiyatro Dergisi,
Eleştirmenler Birliği, İsmet Küntay, Vasfi Rıza, Sanat Kurumu, Direklerarası , Ekin Dostları derken , ona
yakın tiyatro ödülümüz var. Bunların seçici kurullarından her biri, en iyimser durumda 1000 koltuk”
işgal” etse, yılda 10.000 koltuk eder. Değerlendirme kıstaslarına 100 tiyatro
girse, en iyi ihtimalle her tiyatro yılda 100 koltuğunu ücretsiz "işgal"
ettiriyor demektir. Bu da en azından 3000 TL ciro kaybı demektir ki, özellikle
küçük salonlarda var olan alternatif tiyatrolar için azımsanmayacak bir
bedeldir.
33 kişilik seçici kuruluyla en kurumsal ödüllerin biri olan
ve ödül törenine ciddi biçimde ödenek ayıran Afife’nin , tiyatro
değerlendirmeleri için de bir bütçe
ayırarak, Direklerarası tabiriyle
jürilerin "işgal" ettikleri koltuklar için bilet satın almasına öncülük etmesi ,
tiyatro sanatının gelişimine ciddi bir
katkı olur. Kaldı ki, tiyatro biletine
değer biçilmesi de, bu sanatın
pekçok yara aldığı bir çağda çok önemli
bir sorumluluk, hatta görevdir. Bunca emek vererek ortaya konulan oyunlara
elini olunu sallayarak girilmemesi, sanata sembolik de olsa bir değer biçilmesinin
önünü açar.
Bundan 10 yıl kadar önce,
yaklaşık 80 kişilik bir ekiple bir müzikal turnesinin Anadolu’daki bi
durağında , otelde check/out yapıyordum. Sıra, lobide içilen çayları, kahveleri
ödemeye geldiğinde, otel sahibi bana
kırgınlığını dillendirdi. Bir gece önce oynanan oyun için 2 koltuk” işgal” etmek istermiş, kendisine davetiye vermediğimiz için kırılmışmış. Evim
kadar tiyatromun da misafirlere açık olmasından mutlu olurum. Ancak bir yandan 80 kişinin içtiği
kolaların tek tek hesabını verirken, oyuna 2 bilet alma nezaketini bile
göstermeyen otel sahibine , bizim
işimizin de emek yoğun olduğunu anlatmak
zorunda kaldım.
Bir otelde nasıl bedava konaklanamazsa, bir tiyatroya da
bedava girilmez, girilmemeli… Bir sergiye girip, nasıl duvardan resim indirme
hakkımız yoksa, sinemadaki biletçiye biletimizi kestirmeden nasıl içeri
giremezsek, otobüse Akbil basmadan
binemezsek, tiyatroya da aynı disiplin içinde girmeliyiz.
Sponsorlu çocuk
oyunlarında da tiyatro biletine hiç değilse sembolik bir ücret biçilmeli, bu
işin bir değeri olduğu çocukların bilinçaltına kazınmalı. Belki o
çocuklar büyüdükleri zaman jüri olurlar ve tiyatronun bedava bir şey olmadığını da hatırlarlar .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)