12 Ağustos 2007 Pazar

YILMAZ ÖZDİL BÜYÜK YAZAR MI Kİ?

YILMAZ ÖZDİL BÜYÜK YAZAR MI Kİ?


Yılmaz Özdil, 12 Ağustos Pazar günü okurlarına Hürriyet’ten merhaba dedi.
Özdil’in müjdesini, sırf medya sitelerinden değil, günlerce “Büyük gazete, büyük yazar” sloganıyla Hürriyet’in baş sayfalarından almıştık.
Yılmaz Özdil ise büyük yazar tanımına hemen kendi üslubunda tepki göstermiş.
İlk yazısını BÜYÜK HARFLE yazarak, adeta kendisiyle ve ona büyük yazar payesi verenlerle dalga geçmiş.
Özdil’in sıkı bir hayranı olduğum için, kendisi hakkındaki büyük yazar tanımını, o nasıl redediyorsa, ben de redediyorum!

Erol Evgin’in şarkısı “Hep böyle kal”ı, “ hep böyle küçük kal” diye seslendiresim geliyor.

Büyük yazar, teorik olarak doğruları yazan yazar, inandığını yazan yazar, büyük harfle yazan yazar, herkese yaranmak için küçük harf ve parantez içi kullanmayan yazar olmalıdır.

Ama pratikte, büyük yazarı, koruması, şoförü, sekreteri, evi, arsası, hanı, hamamı olan yazar olarak yutarız. Büyük yazar plazadan çıkmayan ya da çıktığı zaman Nişantaşı cafelerinde piyasa yapan yazar değildir kuşkusuz. ( Meyhane ya da sahaflarda gezenler ise orta boylu yazarlardır)

Büyük yazar, benim, senin için büyük kalmalı. Gerekirse patronun gözünde küçülmeyi göze alabilmeli! Patronunun ilişkilerini kovalayamadığı zaman kovalanan yazarlar, büyük kalabilmek için küçük oyunlar oynayabilirler. Büyük yazar, Türkiye üzerinde oynanan bir oyunun büyük seyircisi olmaktansa, gerektiğinde köşesine çekilerek sade vatandaş ama büyük insan kalabilmeyi göze alabilmelidir.

O zaman mahalle bakkalı ya da daha modern bir deyişle marketteki kasiyer, minibüs şoförü ya da daha modern bir deyişle deniz otobüsü kaptanı, “Ağabey ne oldu sana? Eskiden, ne kadar büyük bir yazarımızdın! Severek okuyorduk ağabeycim!” geyiği yapacaktır. Yazarımız buna hazırlıklı olmalıdır.

Senden ricam, fazla büyüme Yılmaz Özdil!

22 Temmuz günü Sabah Gazetesi’nde veda eden Özdil, Hürriyet’te “çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz” diyerek başlamış işe. Çevreye rahatsızlık genellikle inşaat aşamasında verilir, oysa artık ortada inşaat yok! Hükümet kuruldu, kurulacak. Cumhurbaşkanı seçildi, seçilecek. Kaldı ki,memlekette inşaat yapılacak yer de kalmamış. Bankalar yabancıya satılmış, Atatürk Kültür Merkezi bile Atatürk Alışveriş Merkezi olmaya hazırlanmış, medya devletleştirilmiş, suları kesik tek ülke olarak Avrupa Birliği’ne girmemiz için tüm musluklar açılmış!


Hürriyet’in tam bu zamanda muhalif rolüne soyunması ise epey manidar.

Ya başbakan, kendisine ne kadar çok muhalefet yapılsa da, partisinin oylarının katlanarak arttığını anladığı için artık rahat, ya 22 Temmuz gecesi sözünü verdiği uyum yasaları içinde,
medyanın muhalefetine göz yumuyor ya da nasılsa beş yıl süren muhalefet olmaz, yazarlar o zamana kadar yavaş yavaş büyür diye düşünüyor.

Yılmaz Özdil’in Hürriyet’e geçmesiyle, gazetenin yüzü biraz daha gülecek.

Sabah ise, Nazlı Ilıcak’ın katılımıyla zenginleşti ama Özdil’i kaybederek kan kaybetti.
Şimdi Hürriyet Grubu’nun yapması gereken, iktidarla barışık bir yazarını, mesela Perihan Mağden’i Sabah Grubuna önermesidir. Sabah, Eşber Yağmurdereli’yi sevdiğini ve artık eski kimliğini taşımadığını söyleyen Ahmet Hakan’a sıcak bakmayabilir. Ama Abdullah Gül’e hayran olan Perihan Mağden, o gruba renk katar.

İşin acı yanı, yazarların “AKP sevenler” ve sevmeyenler olarak kamplaşması!
Emin Çölaşan’ın seçimde kaybettiğini açıklamasından sonra, bazı yazarlara seçim totosunu tutturamadıkları için adeta psikolojik baskı yapılıyor. Kimi büyük yazarlar çark ederek, “ben aslında demiştim” e getiriyor işi. Kimileri ise, yitik bir insan psikolojisi içinde.

Türkiye kazanmışsa, yeni hükümetin başarılı icraatleri örnek olacaksa, sırf kamplaştıkları veya kamplaştırıldıkları için AKP’ye düşmanlık yapan ya da sırf Ak Parti’yi sevdikleri için onların hatalarını görmezden gelen büyük yazarları okumak istemiyorum.

Parti tutma devri geçmiştir. Türkiye’nin çıkarlarını koruyan küçük yazarlara ihtiyacımız vardır.