15 Mayıs 2008 Perşembe

REKLAMDA TEK GAZETE TARAFINDAN SANSÜRLENEN TEYZE

Anneler Günü için Çelik’in annesini oynamam istendiğinde, içim bi tuhaf oldu.
Ayol bu ülkede şarkıcı, manken annesi oynamaktan daha büyük gurur olabilir mi? O şarkıcı annelerine baktığımda, galiba önce şarkıcı olunmuş, sonra anne bulunmuş diye geçer bazen aklımdan.
“Yanılıyorsun teyze” dedi bizim bakkal.
Sen buzdolabı maskotunun annesini oynayacaksın!
“Hadi be zevzek, bırak buz gibi espri yapmayı, şu buzdolapından 145 gram eski kaşar çıkart da gideyim” dedim.
“Yanılıyorsun teyze” dedi berber.
Sen buzdolabı maskotunun annesini oynayacaksın!
“Kes traşı zevzek, sen git mahallenin gençlerine sar. Erkek berberi filansın ama ne zaman figürasyon ajansından çağırsalar tükkanı erken kapatıp, bana röfle yapman hoşuma gitmiştir, bu sevgime layık ol, “severim seni dedim.
Sonra çocuklar sardı.
Maskotun anne/si, maskot/un anası, maskot annesi!.
Ulan piçkuruları sizin anneniz olarak her gün kalpten Hasekiye gidip gidip geleceğime,
gerekirse maskotun annesi olurum daha iyi dedim.
Ayol zaten televizyona çıkan star anneleri de maskot annesi gibi durmuyor mu? Kadınlar zırıl estetik halde , dudaklar kıpırdamıyor, anneler aksesuar.
Anacığım set için dolmalar yapıldı, erkek berberinde röfleler tamamlandı, çok bekletirlerse diye yanıma Derya Baykal patiklerinden bile aldım.
Sabah bir giderim ki, Atatürk Kültür Merkezi kaynıyor.
İşte geleceğin sinemacıları burada!
Bizim rahmetli bey görse, saçlarımdan tuttuğu gibi atar beni dolmuşa, doğru eve.
Rahmetli peder görse, utancından kendini troleybüs direğinden sallar, ben yine doğru eve.

“ Haydiii Binbir Gece’ye son iki teyze….
Haydiii Serseri’ye son üç nine”

Ayol, itiştirmesenize sapıklar. Sapık olduğunuzu kanıtlamak için dizi setine kadar gitmeye gerek var mı? Sapık her yerde sapık. İtiştirecektiyseniz, Sarıyer minibüsüne binerdik.

Bir gelirim ki, o Çeliğin ağzı var dili yok. Tatlı çocuk. Biz figürasyon takımına, hani kendimize içi geçmiş oyuncular da diyoruz ya arasıra, öyle başrollerle felan konuşmak yasak.
Ay o Çelik ne kadar hoş muhabbet. Sıcak bir çocuk. Buzdolabı reklamında oynamak onu havaya sokmamış!

Aaa fesüpanallah kuaför, makyöz felan benle ilgileniyor.Bir kız kurusu da başlamaz mı çekiştirmeye? Sen kimsin ayol? O da moda tasarımcısıymış. Moda tasarımı derseniz, bozuşuruz. Benim hırkamı , hırkamın içine her mevsimde giydiğim yün atletimi ve uzun kollu gömleğimi kimse çıkarttıramaz.
Bokunu çıkartmayalım değil mi? Yani adam nalları dikti diye, kalkıp Zincirlikuyudan gelmesin. Troleybüs kalktı diye, bizim rahmetli baba, nasılsa ulaşamayacak triplerine girmeyelim di mi ama?

“Bana güvenin teyze, Cemil İpekçi’nin yanında çalışmışlığım var! Tüm simitçileri ben giydirdim.”
“Kızım bu iş sokakta simit satmaya benzemez, benim kollarım selülitli.”

Bilgisayar efektçisi kapatır onları teyze.
“Dur kızım çekiştirme. Mahallenin berberinin eserini bozucan!

Bir süslediler, püslediler ki sormayın. Hırkanın yerinde yeller esiyor, kısa kollu bir bluz ve içinde ben!
Hoşuma da gitmedi değil doğrusu?

Kadın hakları felan diyenlere kızardım ama selülitlerime rağmen 55 yaşında haklarımı kazandım.

Diğer 9 anne, ki adlarını bile sormadım çünkü onları figüran gibi hisettim ve oğlum Çelikle oturduk. Sıcak bir sohbet. Bazen mekanikleşiyormuş tabi. Geyik muhabbeti dedi makyöz.

“Kızım fazla boyama, aaaa bunun bir de silmesi var! Leke kalcak yüzümde”

Bir fotoğrafçı geldi ki, ne yakışıklı. O çektikçe, kendimi Azra Akın gibi hisediyorum. Kaslı, sarışın bişey. Yeter ki çeksin, Türkan Sultan gibi cilve yapmasam namerdim.

Tabi, çekildikçe ne hayal ettim bilmiyorum ama ilk 49 pozda gözü kapalı çıkmışım. Çocuk basıyor, ben kapatıyorum gözlerimi.
Son 78 poz ise bayağı güzel oldu.

Hayatımda ilk kez makyajım akıyor. Ucuz rimel kullandığım için değil, oyunculuk bölgesi olarak gözlerimi ve bakışlarımı kullandığım için. Çelik dönüp, Nurgül Yeşilçay’a benziyorsun demez mi? Ay afedersiniz ama şimdi işin boku çıktı.

Dolmalar yenilemediği gibi aktı, makyajlar zaten akmıştı, Derya’nın patikleri yapılamadı, belki de beklerken bebeler benden patik bekleye bekleye 9 aylık oldu. Sabah ikide bitti çekim.

Dur bari minibüste önü çekiiim!

“Ne minibüsü abla, seni eve bizim şoför bıraksın.”
İyi de olur valla, bu kılık kıyafetle mahalleye nasıl girerim.

Hayır açık olduğundan değil, ama seçik olduğundan. Ayol, yükselen burcum aya mı çarptı ne,
kahve yere döküldüğü zaman anlamalıydım falın tutmayacağını. Ben, artık seçilmiş bir insanım.

Anneler Gününü bekle dur şimdi. Ne gelmez anneler günüymüş, kadınlar günü geçti, 1 Mayıs’ta işçiler dayak yedi, anneler günü yine gelmiyor! Anneler Gününü beklerken, bol bol televizyon izlemece tabi. Belki televizyonlar bu yıl erken kutlarlar Anneler Gününü. Hani seçim zamanı asfalt yapmadan yol açıyorlar, temel atmadan fabrika kuruyorlar ya, öyle bişey.

Bi kız üniversiteye türbanla girmek istiyor televizyonda. Haklı çocuk. Okuyacak. Ben 52 yaşında Emel Sayın kadar makyaj yaptım mahalleli baskısı na uğramadım, o da istediği gibi okusun.

Bi eleştirmen çocuk otelde üç gün şortla gezmiş. Üç gün sonra otele gelen tarikat üyeleri kıyafetten rahatsız olmuşlar. Çocuk şortla girdiği mekanlara giremez olmuş. Yalan, ayol.
Otele kapalı da girilir, açık da. Üniversiteye de öyle. Hatta denize bile haşemayla giren var, bikiniyle giren var.

Anneler Gününde bakkal 175 gram kaşar eşliğinde bütün gazeteleri getirdi. Resmen Hey’deki kapak kızları gibiyim. O salak hırkayı niye taşımışım yıllarca! Boşuna ağırlık yapmış. Yarın rahmetlinin emeklisiyle kendimi Cemil İpekçi’nin butiğine atmazsam namerdim!

Her gazetede ben varım. Ben varım, bir de başkaları var tabi. Onlar çok önemli değil.
Zevzeklik etme bakkal efendi, her gazetede aynı da, burada mı farklı resmim?

Ayol inanılır gibi değil. O güzelim etek boyu uzamış, makyaj hafifçe silinmiş. İyi, göğüslerimi 4 beden inceltmemişler. Senin bakkalında satılan gazetenin baskısında iş yok, gidin bana en pahalı mahalleden gazete alın. Hem de 4 tane!

O ne ayol? Her gazetede ben, o gazetenin dördünde de ben….
Ama o ben, o ben değil.

Çelik soğuk şaka mı yapıyor kız? 52 yıl sonra ilk kez biraz açılayım dedim ve o gün birileri kapattı beni. Her gazetede açıldık da, bu gazetede mi kapandık? Ayol, ortada dolaşan bir reklam müfettişi vardı, “müşterim şöyle istiyor böyle istiyor diyodu”. Keşke kızın cebini alsaymışım.

Şimdi gör mahalleli baskısını işte! Sokağa çıkamam, sarar o piçkuruları.

Şimdik porno filmlerde göğüslere takılan bantlardan sözedecekler mutlaka. “Teyze sana da bant takmışlar diyecek” (Bu gazete selülitli kollarımı mı beğenmedi, anlamadım)
Aaaa ben nerden biliyorum göğüse takılan siyah bandı? Ne bilim, duymuşumdur rahmetlinin çilingir sofrasında hizmet ederken.

Eee aşk olsun yakışıklı, çeke çeke böyle mi çektin fotoğrafı?

Oto boyacısının yanına vardım. Bizim Şennur’un oğlu! Şennur hassastır bu gibi konularda, çocuk da resmen pisikolog gibi davrandı.
“ Abla bu gazetede bir şey var, şimdi reklama dokunamazlar ki”
Bu benim bir taksiye lacivert boya atmam gibi bişey!

Ben anlamadım bişey çocuğum.
Star oldun dediler, eve taksiyle gönderdiler, kucağıma çeliği verdiler, bu nasıl dünya valla anlamadım?

Abla, iyi ki çarşafa sarmadılar seni.
Ne ayıp çocuğum, ben Çeliğin annesiyim, Çelik ise Atatürkçü bir şarkıcımız!
( Çaktırmadım tabi, robota annelik yaparsak, kapatıverirler kollarımızı)

Beterin beteri var tabi! Aynı fotoğrafı bir tanesi kapattı, ya öteki açmayı akıl etseydi? Ne yapardım cıbıl cıbıl? Bakkaldan eski kaşar alırken, yiyeceğim lafları düşünemiyorum.düşünün artık.




Sette yiyemediğin dolmalara mı yanarsın, Tuncay Özkan’ın kanalı sattığı için çıkıp,
“ haklarımı isteyen bir cumhuriyet kadınıyım” diye bağıramayacağına mı yanarsın, rahmetliyi mezarda ters döndürdüğüne mi üzülürsün. Derya Baykalın elimde patlayan patiklerine mi yas tutayım, tencerede yanan pilava mı?


Keşke hava atacağıma, arkadaş olmayı deneseydim diğer dokuz kadınla.
Belki, şimdi, birbirimiz için bir şeyler yapabilirdik.