9 Ağustos 2008 Cumartesi

16 YAŞINDAKİ GENÇ 31 ÇEKMEK İÇİN İZİN İSTİYOR

Ben 16 yaşında bir gencim.
31 çekmek için izin istiyorum.

Kız arkadaşımı kuytu bir köşede sıkıştırıp, öpmeye kalktım. Mahalleli ağabeyiler gelip, , "ulan ananı öpseler hoşuna gider miydi" diyerek, beni yumrukladılar.

Babam sırdaşımdır.
Yumruk yediğimi söylediğimde, "ya sen kimin oğlusun? ben senin yaşında mektebe bile gitmiştim" dedi.

Mahalleli ağabeyilerimden beni mektebe götürmelerini rica ettim.
Meğer mektepleri çoktan kapatmışlar. Avrupa Birliği'ne giriyoruz ya, sokakta açık kerhane tatlısı satmak yasak, satıcıların kerhane tatlısı satmamaları için kerhanelere kapatma kararı çıkmış.

Dedemin, beni "keraneci" diye sevdiği günler aklıma geldi.
Babamın karşısına geçtim.
"Oğlum deden ne fındıklar kırardı, onun zamanında Haliç'te
yüzer kerhane" bile vardı dedi.
"Yüzer kerhaneden vazgeçtik, orospular bile ayaklanmış baba, şehirde orospu kalmamış" dedim.
" Olur mu len? Olsa olsa meslek değiştirmişlerdir ama
orospuluk ölmez, orospular kaybolmaz" dedi.
" Baba, orospular hangi sektöre kaydılarsa, beni oraya götür. 16 yaşındayım ve çok kötü kayasım var!"
Babam akıllı adam. Plazalardaki güvenliğin beni orospuların yanına çıkartmayacağını, iyi biliyor"

İnternet kafeye gittim.
Çocukları almıyoruz dediler.
Niye almıyorsunuz çocukları?
"Şunun şurasında webcam'a girip, bir rahatlıycam, çok ihtiyacım var"
Artık babamın yanına gitmeye utanıyorum.
Memleketin sorunu kalmadı da, seninkinin sorunlarıyla mı uğraşacağız diye kızar gibi geliyor.
Ama babam anlayışlı adamdır.
Derdimi açtığımda, "Olur mu oğlum, artık üniversite tezleri için bile interneti kullanıyorlar, internet en büyük kitaplıktır" dedi.
Tabi bu sözler derdime derman olmadı."Onlar üniversite tezi yazıyorlar, biz daha mektebin giriş sınavını kazanamadık!"

Baktım babam da geriliyor.
Çok sevdiğim ilkokul hocama gittim.
" Hocam hatırlar mısınız, siz bir coğrafya dersinde 31 çekenlerin boylarının maki kadar bile büyüyemeyeceğini " söylemiştiniz! Benim yaş 16, boy 186. 31 çekmemde mahsur var mı?" diye soracaktım.
Hoca ortalarda yok, eski ilkokulun içinde açılan mini kilisede günah çıkartıyormuş. Boyunun niye uzayamadığını anlatıyormuş papaza!
Rahatsız etmeyeyim dedim.

Artık babamın yüzüne de bakamıyorum.
"31 bile çekemeyen bir evlat, hayatta napar, hangi baltaya sap olur" der diye korkuyorum.

"Vatandaşlık numarası yaz boşluk bırak 31 yaz, bakanlığa gönder" kampanyası ilaç gibi geldi.
Yazdım numaramı, SMS'i attım, anasını satayım!
Bakanlıktan hemen konfirmasyon geldi.
Şimdi rahat rahat 31 çekebiliyorum....

(diye umarken,)

bir de baktım ki, bizimkinin derdine o kadar düşmüşüm ki,
artık yaşlanmışım.

(Zaman ne çabuk geçiyor di mi?)

16 yaşını çoktan geçip, 66 yaşında sadece cinselliği düşünen, poşetlerin içindeki çıplak hatunları beceren, küçücük kızların spor kıyafetlerinin altındaki bacaklara bakan, rüzgarın mini etek giyenlerin eteklerini savuracağını uman çok fena bir sapık olmuşum!

2 Ağustos 2008 Cumartesi

ATATÜRK'Ü SEVMİYORSUN, PEKİ YA ENKAZ ALTINDA KALAN KARDEŞLERİNİ?

İkisi ne alaka denilebilir ama 17 Ağustos depremini,
Allah'ın imansızlara verdiği ceza olarak yorumlayanlar, tam ay tutulmasının yaşandığı günde Konya'da bir kuran kursu binasının çökmesiyle ölenler arasında da bağlantı kurmayacaklar herhalde!

Onları Allah kurtaramadı çünkü Türkiye'de kötü mütaahitlerin eline düştüler. Güzelim çocuklar, kurtarıcıya inanırken,
malzemeden çalanların oyununa geldiklerini, dünyanın en önemli öğretisini aslında temelleri sağlam olmayan bir binada anlamaya çalıştıklasrını nereden bilebilirlerdi? Onlar, sadece inanıyorlardı ama birileri onların inançlarından pay alıyordu, rant elde ediyordu. Bilemezdi güzel çocuklar, hayatta oynanan oyunları.Şimdi geriye, çocuklarını emin ellere teslim ettiğini sanan acılı anaların çığlıkları kaldı.

Her mahalleye bir kütüphane, bir halkevi açılan günler geride kalmış, Atatürk'ün açtırdığı halkevleri kapatılmış,biraz daha oy uğruna dine ait mekanlar açılmaya başlanmıştı. Bir ara Tansu Çiller, her şehire bir üniversite der gibi oldu, ama o binalar da sağlam olmadıkları için, zamanla çöktüler. Arkeologlar psikolog sekreteri, antropoloji okuyanlar astrolog oldu.

Dün Konya'da ölen zavallı çocuklar Allah sevgisini yaşarken, dinlerinin insana verdiği değeri öğrenmeye çabalarken, dünyadaki pekçok savaşın dinlerin yüzünden çıktığına, savaşlarda insanların kendi din kardeşlerini bile öldürdüğüne inanmazlardı ki! Aynı gün rastlantısal olarak "Humeyni'yi severim, Atatürk'ü sevmem diyen" kızların ifadelerinde bir suç unsuruna rastlanılmayan gündü!

Humeyni'yi sevenler, tüm düşmanları tarafından bile mertliğinden dolayı övülen, esirlerin bile savaş etiğini övdüğü Atatürk'ü sevmezken, Humeyni'nin din kisvesi altında verdiği savaşta kendi kardeşlerini nasıl öldürttüğünü unutmuşlardı.

Humeyni, dinine inanan ama kendisine inanmayan kaç kişiyi enkaz altında bıraktırmıştı kimbilir. Oysa Atatürk, din ve devleti ayrı ayrı inşa ederek, ne kadar sağlam temeller atmıştı! Dinle yönetilen bir ülkede din kardeşlerinin öldürüldüğünü, kişilerin taşlanarak, yakılarak, parmaklarıi kesilerek cezalandırıldığının bilinciyle, hukuk için başka bir binanın temelini attırmıştı.

Bu temelde inançları uğruna ölen çocuklara yer yoktu.
Sonra ne olduysa oldu, binalar sarsıldı, yer yerinden oynamaya başladı. 1 Ağustos 2008'de ay, artık güneşin önüne geçmişti. Türkiye Avrupa Birliğine kaçak inşaatlarla giriyordu.

Kazananlar hep malzemeden çalanlar oldular! Enkaz altında kalan zavallı çocuklar ve onların seçimden seçime değerlenen gözü yaşlı aileleri, işte onlar, hep unutuldu.