29 Ekim 2008 Çarşamba

MUSTAFA FİLMİ

ARADIĞINIZ MUSTAFAYA ULAŞILAMIYOR


nedimsaban.blogspot.com


Türkiye'nin pekçok yöresinde Mustafa ile yıllardır yaşanagelen bağlantı programı, ne yazık ki Turkcell'de de gerçekleşti! 532'yi çeviriyorsunuz ama Mustafa'ya ulaşmanız mümkün değil.

Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, kişi şu anda bir tarikat lideriyle görüşüyor.
Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, kişi şu anda yaklaşan yerel seçimler için popülist söylemler içinde.
Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, kişi şu anda Türk ordusunu
halktan soğutmakla meşgul.
Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, kişi şu anda yeraltı örgütünde, Geoge Orwell'cilik oynuyor.
Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, kişi üniversitenin bir karanlık köşesinde genç kızların kafasına girmekle meşgul.
Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, kişi şu anda hastanedeki erkek doktora karısını muayene ettirmekten ürküyor.

532'li hatların aniden Mustafa dışı olmasının nedeni
Turkcell'in, son dakika golüyle , Can Dündar'ın Mustafa filminin sponsorluğundan çekilmiş olması!.

Sebep, bizim her kesimden müşterimiz var, Atatürkçülere bulaşmaya gerek yok gibi sudan.

Turkcell'in genel müdürü Can Dündar'ın filmini takmış dvd'sine. Bu ne biçim film demiş? Mustafa'dan, özellikle şu sıralarda uzakta durmakta yarar var!

Çünkü Mustafalar artık azınlıkta, çünkü Mustafa olmak out,
yeni söylemde biraz Obamacı, azıcık Palinci, biraz Saddam karşıtı, biraz da Ahmedinajad yakınlığıyla, her kesime şirin görünmek gerek.

Satmak gerek... Bol bol satış yapmak, satışa getirmek.
Ama kimse sormuyor satıcılara: Mustafa olmasaydı, bol keseden satabilir miydin böyle?
Mustafa bağımsızlık savaşı vermeseydi, Mustafa Çanakkale'de ölmeseydi, Mustafa ilk kurduğu meclisten dünyaya meydan okumasaydı, bugün öyle her kontörü yüklemek mümkün olur muydu acaba?

Niye korkuyoruz yanında durmaktan Mustafa'nın?
Mustafa, muhalefette de olsa, iktidarda da olsa, niye korkarız bu çocuktan? Onu niçin sevdiğimizi de ifade etmekten çekiniriz, niçin sevmediğimizi de ortaya koyamayız!
( Kaldı ki Mustafa'yı bir nedenle sevip, diğer bir nedenle de
itmek son derece mümkün. Tüm zenginlikler karşısında böyle afallamaz mı insan?)

Ben Mustafa'yı en çok kargaları kaçırdığı için severim mesela.

Ama o kargaların birgün başımıza çökerek, bu kadar haince öç alacakları aklıma gelmezdi.

Turkcell diyor ki, Mustafa'yı sevmeyenler de konuşsun.
Konuşsunlar tabi, Mustafa kargalarla, sırf onların da konuşması için savaşmadı mı zaten, a sevgili Turkcell?
Canım 532'im, 535'li cancaiğızım, 538'li yeni yetmem, olaya bir de böyle baksana ne olur!

Recep İvediği reklamlarında oynatmaktan korkmayan bir kurum, Mustafa filmine sponsor olmaktan korkuyor. Genel müdür, dvd'ye Recep'i taktığında, bu ülkede Recep sevmeyenler olmadığını da düşünmedi mi? Recep osurursa, hat sahibi sıçar diye düşünülmeden, Recebe bol kontör yüklendi, ama dönemin İngiltere Başbakanı'na
"Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi." dedirten bir liderden mi korkuyoruz?

Olaya biraz tecimsel baksak bile , dünya halklarının kurtuluş mücadelesini örnek aldıkları Mustafa sayesinde, belki
Turkcell, 2009 Türk pazarında Mustafacı olmayanları kaybeder ama dünyada onu örnek alanları kazanırdı?

Kaldı ki, sponsor olunan bir sanat etkinliğine takmak niye!
Akbank, Dali'ye sponsor olduğu için deli mi şimdi? Tekfen Filarmoni, Wagner çalsa, Nazi yanlısı mı olur? Sabancı, Mustafa'ya destek olduğu için daha mı çok Atatürkçü oldu? Atatürk'ü sevmeyenler gidip bankaki mevduatlarını mı kapatacak yani? Efes Pilsen, bunca etkinliğin arkasında dururken, sanatseverlerle bira içenleri ayırmayı bilemedi mi?

Ayrıca farzedin ki beğenmediniz filmi, Anti Kemalist mi olacaksınız? Bugüne kadar Atatürk üzerine bir sürü ilkel sanat eseri yapılmadı mı? Onları beğenmedik de, Atatürk düşmanı mı olduk? Bir sanat olayına sponsor olmak, olayın içeriğinden bağımsız olarak saygın bir iştir.

Kaldı ki, ülkenin iletişim devlerinin Mustafa ile bağlantıları kesip atmak yerine, Mustafa'yı niye sevmemiz gerektiği anlatmalarıdır onlardan beklenilen!

535'den kontör yüklediğinizde, Mustafa'yı yüreklendirmek istemeyen " tarafsız" bir genel müdürle karşılaşabilirsiniz ama filmi beğensem de, beğenmesem de, bana artık eski cep telefonumdan ulaşamayacağınız bir gerçek.


Nedim Saban

28 Ekim 2008 Salı

ŞEHİR TİYATROSU'NDAN BİR BAŞYAPIT: BALIKESİR MUHALLEBİCİSİ

ŞEHİR TİYATROSUNDA YENİ BİR OYUN!!!

Balıkesir Muhallebicisi.

Şehir Tiyatroları'nın çiçeği burnunda genel sanat yönetmeni Orhan Alkaya yönetimindeki birilerinin dili sürçmüş olmalı ki, Başbakanın çakma Fazıl Hüsnü Dağlarca şiiri okumasından az sonra, yılların Balıkesir Muhasebecisi'ni, Balıkesir Muhallebicisi diye seyirciye duyurmuşlar.

Bir tiyatrocu olarak, dikkatsizliklerine üzüldüm.
Bir muhallebici olarak ise muhallebinin bu kadar yaygınlaşmasından mutlu oldum tabi. Tek sorun o muhallebileri yutan kişilerin zamanla muhallebi çocuğuna dönüşmeleri olur.

Balıkesir'in ünlü tatlısı hoşmerimdir. Balıkesir Muhallebicisinde de tabi ki bu tatlı satılır. Oyunda hoşmerimin hoşluğu anlatılır. Oyunun sonunda bu dükkanda çalışan kadın, Avrupa Yakası'na taşınır ve Balıkesir muhabetti kapanır.

Sanırım, "Balıkesir Muhasebecisi"ni muhallebici yapanların bilinçaltında, belediye başkanımızın çok iyi bir muhallebici olması yatmıştır.Ama bu kez Maliye Bakanımız , muhasebeci sözünün değiştirilmesine kızacak.. Sonuçta maaşları o ödeyecektir!

Balıkesir muhallebicisi'nden sonra, Nesrin Topkapı'nın Nazım Oratoryosu'nu izlemek için Frankfurt'a uçacağım, Ankara'daki Balıkadamlar Kulübünün açılışından sonra, Aziz Nesin'in New York'daki mezarını ziyaret edeceğim. Ve New York'da Karl Marx'ın mezarının yanıbaşındaki mezartaşına Shakespeare'in "Bir Başkadır Benim Memleketim" dizesini yazacağım.

5 Ekim 2008 Pazar

MONEY MONEY MONEY

Sayın İlber Ortaylı, 5 Ekim tarihli Milliyet Gazetesi'ndeki makalesinde, hükümetin yeni bastırdığı paraları haklı olarak eleştiriyor.Atatürk resminin arkasında duran büyük profesörlerin,paraya basılacak kadar önemli olmadığını söylüyor.Neden ilk kadın pilotumuz Sabiha Gökçen, neden ilk kadın ressamımız Mihri Müşfik yok diye soruyor.

Ben de, neden Afife Jale yok diyorum mesela . Baskılara rağmen sahneye çıkmaya cesaret eden ilk Müslüman Türk kadın oyuncumuz, neden yok?
Fatma Aliye hanım'ın sıkıştığı zaman "Bir Hanım", "Mütercime-i-Meram"
takma adlarına sığınabilmiş. Oysa zavallı Afife, takma bir bedene sarmalanamadığı için, her temsilden sonra, kafir suçlamasıyla soluğu karakolda olurdu.

Fatma Aliye'nin tesettüre olan tutkusu onun yazılarına da yansımış.Bir yazısında kadınların giyim tarzı konusunda şöyle demiş; "...İşte bu tuvaletin üzerine zinetten ari ve bolca bir şey giyilir ve saçlar da bir baş örtüsüyle örtülürse şeriata muvafık surette tesettür edilmiş olur."Fatma Aliye Hanım, Mustafa Kemal'in yaptığı devrimleri bir türlü benimseyememiş.

Mustafa Kemal'e karşı çıkan birinin, onunla yüz yüze yüzbinlerce banknotta
yer alacağını kim düşünebilirdi? Sorular çoğaltılabilir. Niçin onu bastınız, diğerini basmadınız, niye ona 5'i layık gördünüz diğerine 100 TL'yi denebilir.
Atatürk'ün sırtındaki isimleri eleştirmek çok mümkün tabi ki.
Ama bu ülkede, Atatürk'ün sırtına yapışanları , yıllar boyu kanıksadığımız için bugünlere gelmedik mi?

Yine de, İlber Hoca'nın da düşüncelerinden yola çıkarak, yeni paraları protesto edelim diyorum.
PARA KULLANMAYALIM ARTIK!

Bizden para isteyenlere, "para kullanmıyorum çünkü protesto halindeyim" diyelim. Dolmuşa parasız binelim, bankaya para yatırmak için değil, kızarmış patates yemek için girelim.ATM'lere para çekmek için değil, dost kazanmak için uğrayalım. Borsayı bir gazete okuru gibi takip edelim.

Protesto edelim yeni paraları! Kullanmayalım.

Alacaklılara "param yok" demek yerine, "parayla aram yok" demek ve aynı zamanda herşeyi protesto ediyormuşçasına içimizi rahatlatmak mümkün değil mi?

Vitrinden beğendiğimiz şeyi, nasılsa para kavramını tanımıyoruz diyerek çekiştirebiliriz artık! Güvenliklere de hırsız olmadığımızı, bunu bir dünya görüşü için yaptığımızı anlatabiliriz. Güvenlik nedeniyle yiyeceğimiz sopaların da bir onuru olur! "Protesto eyleminde, canımı yaktılar." deriz

"Para kullanmıyorum" protestosunu, azıcık ütopik ve paraların üzerindeki kişileri sorgulamayı biraz geç kalmış bir hareket olarak bulanlara ise, bir çift sözüm var: Hazır paralar suyunu tüketmeden, protesto etmemiz gereken diğer şeyleri protesto etmekte gecikmeyin o zaman!

Çünkü birgün nasıl para kullanmıyoruz diyemeyecekseniz , yeni rejimden almayalım, biz eskisinden memnunduk, daha az kalori yakıyorduk diyerek sokaklara dökülseniz bile, geç kalmış olacaksınız.


4 Ekim 2008 Cumartesi

NERDE HANİ

NERDE HANİ?


Eskiden bayramlarda el öpmeye gittiğimizde, büyüklerimiz bize zorla gülsuyu şerbeti içirirlerken, nefesimizi tuttuğumuzda kusmamak için hani, onlar da bize zorla
şeker bayramı muhabbeti yaparlarken, başbakan bu bayramın adını değiştirmeden hani, bayram harçlığımızla,
bayram sezona denk gelirse hani, hangi tiyatroya koşacağımızı bilemezdik.

1 Ekim'de, ilk aşkını yaşayan gençler gibi hani, hani bir ilk oyuna koşarken, hani o ilk oyunun ilk perdesini sıkıcı bulurken ve hani bu durumu sanatçıların ilk oyun telaşesine verirken, hani 2 Ekim'deki ikinci oyunun ikinci perdesini düşünürken, hani Üsküdar Sahnesine motörle, Kadıköy sahnesine vaporla, Taksim Sahnesine eeee haliyle yürüyerek gitmeyi hayal ederken, hani 2010 Kültür Devriminden önce, Taksim Sahnesi'nin köfteci, Atatürk Kültür Merkezi'nin dizi setlerine yetişmek için iyi bir durak olmasından önce , sezonun açılması için çaba gösterenleri kucaklardık.

Sonra Kenan Işık, Şehir Tiyatroları'nın başıyken hani, tiyatro kadrolarına belediye kontenjanından onun bunun partizanı olduğu için sızan ve otobüs kullanmayı bilmediği için belediyede otobüs şoförü yapılmayan, ölü gömmekten korktuğu için, mezarlık kadrosuna girmek istemeyen ve tiyatroda bazen yunan tragedyalarındaki haberci gibi, Türk tragedyalarında da belediyeye haber yetiştiren belediye memurlarının bayramını kutlamak için hani, bayramda kapalıyız muhabbetini başlattı.

Özel tiyatrolar, bir yandan devletin onlara buyuracağı ödeneği beklerken hani, bir yandan Ekim'de hava sıcak olur, Ramazan'da çorba sıcak olur diyerek hani, sezonu geciktirirken, ödenekli tiyatroların başındaki kişiler, biraz çabalayarak hani, bazen bütçe çıkmadığı için kumaş satıcılarına bile borçlanarak hani, ne yapıp edip, 1 Ekim perde açma bayramını kutlarlardı.

Bu yıl ortada billboard var, oyun yok. Hani İstanbul'un dört bir yanındaki billboarda kanıp, kazara tiyatroya gitmek istesek, 1 Ekim'de, hani tesadüfen içinde bulunduğum Tiyatrokare'nin sezon açması dışında, bir tanecik Kağıthane Sahnesi'nde perde açıldı. Oyunun adı "Dinmeyen Alkışlar" dı! İronik değil mi, hani? Hani oyunun adına kanıp, 12 milyon kişinin kıç kıça yaşadığı İstanbul'da, Şehir Tiyatrosu'nun başındaki kişiye bu alkışların nerede dinmediğini sorsak, "birtek Kağıthane'de" diye yanıt alırdık.

Şehir Tiyatrosu yine kıskanılası bir iş becerdi! 3 Ekim'de ikinci perdeyi bile açacak. Zavallı Devlet Tiyatrosu! Hani Cevahir Alışveriş Merkezi'nde çocuklar merdivenden düştüğü için ölmese ve sinemalar tesadüfen dolsa, hani sinemadan bozma tiyatrolar olmasa, hani 60 kişilik kadrolar, 6 kişiye indirilerek, Cevoş Sahnesi'ne kıç kıça sığılmaya çalışılmasa, hiç perde açamayacak!

Hani Atatürk Kültür Merkezini erkenden boşaltıp, tadilata başlasalar, Harbiye'yi erkenden yıkıp, yerine tiyatro yapsalar, göstermelik olarak tutulan ve yıllar önce Ferhan Şensoy'un ilk oyununa ev sahipliği yapan Yapı Endüstri Merkezi'nin kaçak elektriğini kesip, orayı şantiye yerine tiyatroya dönüştürseler içim yanmayacak. Geç olsun, güç olmasın diyeceğim.

Hani, ödenekli tiyatro oyuncuları, kurtlar vadisi'nin karanlık emellerini beslemese, hani en baba oyuncular en baba oyunlarda oynayacak diye şehre haber yayılsa, hani dizi setlerinden izin alan oyuncular yerine, tiyatrodan dizi setine gitmek için izin alan oyuncular olsa alkışlarım dinmeyecek.

Hani, ödenekli tiyatrolarda onlarca oyun asılsa da, askıda kalsa, hani diye de sormayacağım.
,
Sevgili Lemi Bilgin ve Orhan Alkaya, geçmiş bayramınızı kutlarken, HANİ? diye soruyorum.

1 Ekim' de perde açılması için HANİ çaba gösterecektiniz? Koltuklar sizin olsun, bize perde sökükleri arasından ayakkabısı görünen aktörleri gösterin yeter!