23 Mart 2013 Cumartesi

SANAT UZUN HAYAT KISA



……)))) AÇPARANTEZ





SANAT UZUN, HAYAT KISA





NEDİM SABAN

nedimsaban@superonline.com



Sanat uzun, hayat kısa sanıp çıkmıştık sanat yolculuğuna. Ard arda yaşadığımız kayıplarda hayat uzun olsa da, meğer sanat gittikçe kısalan bir yolculukmuş. Galiba bu gerçeği kabullenememek çökertiyor ruhumuzu…

AKP’nin etkileri laiklik, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü filan üzerinde epey tesirli oldu. Yan etkileri arasında umutsuzluk, inançsızlık, güvensizlik var. Ve tabi her alanda, her meslekte olduğu gibi, sanat dünyasında da kavram kargaşalarından beslenen kaygan bir zeminde, ahlak kaybı yaşanıyor. Ahlağı içkide, sigarada, kadın bedeninde arayarak, adres şaşırtan bir hükümetin aslında beynimizde çöküntü yarattığını anlayamıyor muyuz?

Sanat gittikçe kısalıyor, hükümdarlar ise sanatı kısaltarak, hükmetme, zulm etme ömürlerini arttırmaya çalışıyorlar . Bu hafta, hükümetin yan etkilerinin yansımalarını parantez olarak açayım istedim.



…..)))) KLASİKLERE MODERN YORUMLAR


Bernarda Alba’nın evi’ni çok fazla kez, hem de çok kötü yorumlarla izlediğim için, Tiyatro Oyunbaz’ın prodüksiyonuna gitmeyi son oyuna kadar erteledim. Son oyunlarını yakalayabildiğim için kendimi şanslı his ediyorum. Bir daha Bernarda izlemem artık. Lorca’nın kafamda bu mükemmel yorumla kalmasını isterim …

Lorca’nın dünyasını, aşkı, şehveti, sıkıştırılmışlık duygusu ve toplumsal yasakları bu kadar korkusuz ,yaratıcı ve sade biçimde sunma cesaretini gösteren ekibi kutlarım. İddia ediyorum,oyunun yönetmeni Abdullah Cabaluz, klasiklerin modern vurgularını en iyi biçimde yapan üç yönetmenimizden biri. Benim için diğerleri Başar Sabuncu ve Engin Alkan…

Engin Alkan’ın Şehir Tiyatrosu’ndaki “Vişne Bahçesi”nin, Peter Brook yorumundan ve Vanessa Redgrave ile izlediğim prodüksiyondan çok daha iyi olduğuna kalıbımı basarım.

Engin ile Abdullah’ın farkı: Engin, kişiliğini rejisine korkusuzca yansıtıyor, Abdullah ise biraz daha yazarın arkasına sığınıyor sanki.

Engin Alkan’ın kabul edilmeme nedeni sadece dehadan korktuğumuz ve orta zekalılara sığınarak kendimizi güvende his etmemizden değil, , aynı zamanda onun kendini cömertçe ortaya koyması karşısındaki derin kıskançlığımızdan kaynaklanıyor.

Bizler Fazıl Say’ları red edip, Tuluyhan Uğurlu’lara sığınan bunalımlı bir post modern kuşağız.

Tiyatro oyunlarını iyi, daha iyi diye sınıflandırmak doğru değil, insana neden diye sorarlar ama akademik çözümlemeleri okumazlar!!!Hazır ,”Engin’in Vişne Bahçesi Peter Brook’tan daha iyi” demişken, Abdullah’ın Bernarda Alba’sı da, Engin’inkinden kat kat iyiydi” diyelim bari!.





……)))) İBSEN İBSEN OLALI



İbsen, İbsen olalı böyle zulüm görmedi dedirten bir Hedda Gabler var Şehir Tiyatrosu’nda.

Emre Koyuncuoğlu, söylendiği kadar iyi bir tiyatro insanıysa, nasıl bu kadar kötüsünü yapmayı becerebilmiş diye düşünmeden edemedim. Eraslan Sağlam, Alev Oraloğlu gibi yetenekli oyuncuları nasıl böyle harcayabilmiş , bu da bir yetenek doğrusu. Bazıları diyor ki:Şebnem Köstem iyi oynuyormuş. Evet iyi oynuyor, ama Hedda Gabler’da değil başka bir oyunda iyi oynuyor, ekiple değil tek başına harika oynuyor.

Koyuncuoğlu, hem reji, hem çeviriyi yaptığını iddia ediyor. Bence ikisini de yapmamış.O çevirdiyse, demek ki Arapça kökenli sözcükler kullanan bir İstanbul Beyefendisi tadında bir yaşamı var. Oyun dili çok eski çünkü… Aradan sızan, 50 yıllık sözcükler insanın kuşkularını arttırıyor.

Tiyatro Oyunbaz, örnek bir davranışla program dergisinde “Bernarda Alba’nın Evi” çevirisinde Oflazoğlu, Toledo ve Svich çevirilerinden yola çıktığını söylemiş, Şehir Tiyatrosu bunu bile yapmaya zahmet etmemiş. Muhsin Ertuğrul’un evinde, Muhsin Ertuğrul’un çocuğu olan Tunç Yalman’ı anmalarını beklerdim. Para veremiyoruz ama çevirisinden esinlenmek istiyoruz deseler,Yalman’ın varisleri hayır demezdi. Yılmaz Öğüt’e de büyük ayıp etmişler.

Kolay kazanç yolunu seçiyorlar. Karısı yazıyor, kocası çeviriyor, kendisi çevirdiğini söyleyip, başka birinin çevirisinden esinleniyor. Biletin %30’u böylece hesaplara geçiyor. Ne güzel iş!

Oynamıyor, ama emekli de olmuyor. Dizide oynuyor ama istifa da etmiyor. Öte yandan sabırla kadro bekleyen çocuklar var… Bu çocukları öyle yıldırdılar ki, hepsi istifa etmeye hazırlanıyor. Böylece tiyatroyu kapatmadan kapatmış olmayı becerecekler.

Yazının konusu AKP Hükümeti’nin açtığı çöküntülerdi değil mi? Umarım konu dışına çıkmamışımdır.



9 Mart 2013 Cumartesi

HAMİLELİKTE VARİS SORUNLARI


 

Sağlık sorunları yaşadığım bir haftada, yeni deyimle enerji, eski deyimle kaderin beni hep doğru uzmanlarla buluşturması konusunda  yeni deyimle evrene pozitif enerji yolluyorum.

Tesadüfen kader beni evimden çok uzakta olan bir hastaneye attı. Başhekim şefkatle hastane hakkındaki düşüncelerimi sorduğunda, şakayla karışık , “ bu devirde bu kadar Atatürk resmi asarsanız, işiniz zorlaşır ”  dediğimde, “ünlü bilim insanları arasına Türkan Saylan’ın da fotoğrafını astık, bu fotoğrafı indirmezseniz ruhsat vermeyiz diye tehdit ettiler  ” demez mi?

 Bilim insanları ve sanatçılar kolay mı  yetişiyor? Onlarla onur duymak gerekirken, bu ayrımcılık, bu kin, bu öfke neden?Kaldı ki  hastane koridorlarında karşılaştığım onlarca başörtülü hasta kardeşim, teyzelerim,  sadece doktorların  uzmanlıkları ve insanlıklarına güvenerek şifa arıyor. Doktor hastasının dünya görüşünü nasıl sorgulamıyorsa, hasta da böyle yapmıyor. “Onların doktorları, bizim hastalarımız, bizim hastalarımız, onların hekimleri” gibi bir eleme yapacak halimiz yok, zaten her konuda kamplaşarak beyinlerine hasar verilen bir toplumu bari bedenleri iyileşene kadar rahat bıraksınlar!

Toplumda her alanda bir güvensizlik, şüphe var. Sürekli komplo teorileriyle yaşayan insanlar olarak,  mesela “hastane boşuna mı tahlil istedi” gibi travmalar yaşamamız son derece doğal.

 

…)))KASET ÇIKARAN HEKİMLER


Hekimlerimizin büyük bir bölümü televizyon programlarına para vererek çıkıyorlar. Bu konuda sunucu ve yapımcılara ağır bir sansür uygulanıyor, konuk doktora sadece kendi istediği sorular sorulabiliyor, canlı bağlantılarda sadece doktorların duymak isteyeceği şeyler söyletiliyor.İnanmayacaksınız ama hekimlerin menejerleri, medya planlamacıları, yıllık  reklam bütçeleri filan  var

Kaset tanıtımı yapar gibi kanser tanıtımı yapıyorlar, kalp hastalıklarını filan  konuşurken, bir yandan da yayında pişirilen çorbanın tuzu hakkında yorum yapıyorlar.Zaten politikacıların dayanılmaz istekleri karşısında boynu kıldan ince olan medyamız, parayı verip düdüğü çalan uzmanların sansürlerini de kanıksamış durumda! .

Birkaç yıl önce bir doktor arkadaşım, tedavisi biten bir hastasının, adeta boynuna atlayarak,
“ televizyonda görmediğim için size güvenemiyordum ama iyi doktormuşsunuz” dediğini anlatmıştı !Bu çağda  iyi hekim olmak  sadece uzmanlık alanında doğru paylaşımları değil, doğru duruşları da gerektiriyor. İşi insanla olanların insanlığı çok önemli!

 

…….)))) MACİDE TANIR VE SAĞLIKÇILARI


Prof. Haberal, gerek bilimsel başarıları , gerek insani duruşuyla son derece saygı duyduğum bir insan. Onun mucizeler gerçekleştirdiği Başkent Hastanesi’ne her gidişimde, günde yüzlerce kişiye şifa veren bu bilim yuvasının kurucusunun Bülent Ecevit’i ihmal etmekle suçlanması karşısındaki şaşkınlığımı gizleyemiyorum.

Can dostum Macide Tanır’a , hiçbir karşılık beklemeden , hak ettiği biçimde sahiplenmiş olan bu hastanenin sağlıkçılarının iğrenç ötesi bir gizli kaydı dolaşıyor sosyal medyada . Belli ki Macide Hanım yoğun bakımdayken  bu çocukları  sevmiş ve taburcu olduktan sonra evinde ağırlamış.

Ancak onlar , yoğun bakımdan yeni çıkmış bir kişiye, geceliğiyle horon teptirmeyi ve bunu gizlice kayıt etmeyi her nasılsa içlerine sindirmişler. Bu kaydı sosyal medyada paylaşıyorlar, isyan edenlere  de  terbiyesiz cevaplar yetiştiriyorlar. Benim dostluğumu bilmedikleri ve bilseler de  anlayamayacakları için, “sizi hiç hastanede görmedik” diyebilecek kadar densiz ve yalancı olabiliyorlar.  Tanır’ın hayranları, yakın dostları ve hatta  mirasını bıraktığı Türk Eğitim Vakfı bile bu paylaşımı engelleyemiyor, çünkü  her nasıl olursa olsun  ünlü olmanın hafifliği daha cazip geliyor onlara.  

Ölüm döşeğindeki bir kişiye horon teptirmişsiniz, gizli kayıt yapmışsınız, iyi halt etmişsiniz de, bari öldükten sonra saygı duyun.  Bu davranışızla mensubu olduğunuz hastaneye yakışmadığınız gibi,  videolarınız ne kadar izlenirse izlensin, meşhur olamayacaksınız.

Seda Sayan ya da Saba Tümer’den davet beklediğiniz çok belli, ama bunun için, önce adam gibi dans etmeyi öğrenin! Belki bu yazıdan sonra bir menejer bulup, ünlü sağlıkçılar olarak, bir yayında çorba filan karıştırdığınızı görürüm. İnanın o zaman, ünlü biri arkadaşım olduğum için gurur duyar, arkadaşlarıma hava atarım.

Yazının başlığı hamilelikte varis sorunlarıydı değil mi?  Herhalde çok önemli bir konu ki, Pazar sabahı 04.30’da bu konuda bir spam mail aldım. Mail atanlarla, horon tepenler birleşsin,
mutlaka ama mutlaka  televizyona çıksınlar.  Umarım İmralı Görüşmelerinin arasına, bu konuyu da serpişterecek kadar başarılı bir anchorman  vardır.