4 Haziran 2013 Salı

GÜNLERDEN CUMARTESİ MEYDANLARDAN TAKSİM




Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Bale’sinin kapatılarak, kurumların müdürlüklere bağlanması gibi saçmasapan bir tasarıyı protesto etmek üzere çıktık bu defa da Taksim’e…

“Bu eylem renksiz geldi, Ankara Metrosu’nda öpüşmeye gidelim” diye espri yaparken, metro eyleminin şiddetle cezalandırıldığını duydum ve tabi ki bu konudaki esprimden caydım.

Gün geçmiyor ki, protesto edecek yeni bir şeyler bulunmasın…Ve gün geçmiyor ki, protestolar giderek arttırılan faşizan bir şiddet dozuyla cezalandırılmasın…

Madem Galatasaray’a kadar yürüyeceğiz dedik, polisin bize zehir saçmasından korkmayıp, yürüyebilmeli ya da yürüyebilmek için gerekli alt yapıyı sağlayabilmedik. Biz sanatçıların toplumda halen güvenilirliği var, kamuoyu sözümüzün arkasında duracağımıza inanıyor… Ne dediysek yapmalı, bir de şu tahta bacaklı dev kuklalar, gülen/ ağlayan adam maskeli romantik eylem biçimimizden vaz geçmeliyiz. Rus ya da Arap turistlere zengin bir malzeme sağladığımız kesin de, işçimiz/ köylümüz/ kentlimiz/ öğrencimize yaraşan daha politik bir duruşumuz olmalı.

Bir de, sözcükleri yerli yerinde kullanmak gibi bir sorumluluğumuz yok mu? Taksim heykelinden AKM’ye kadar sürüklenmenin adı, ne zamandan beri yürüyüş oluyor ? Kültür Sanat Sen’in bu eylemlerdeki genel duruşu her zaman sağlam… Belli ki bu kez Noel Baba’nın torbasından hop diye çıkan yasanın şokunu yaşamışlar…

Gönül bu eylemlere sadece sanatçıların değil, meydanlarda direnen her kesimin ve tabi ki

seyircilerin de gelmesini istiyor. Seyirciler, yurdun her köşesinde kendilerine böylesine köklü, önemli ve en önemlisi bu kadar ucuza kültür hizmeti getiren bu kurumların yok edilişine seyirci kalmalı…Sanatçılar TEKEL’de, THY’de, Reyhanlı’da, Uludere’de neredeydi diye soranlar haklı tabi…Ancak sanat kurumları yok edilirse, toplumun sadece sözcük hafızası değil, pasif direniş silahları ve kendini ifade edecek notaları tükenir… Onun için meydanda yalnız bırakıldıklarını düşünenler bile, sanatın güdümlenmesine sessiz kalmamalı.

…..



EN SON NE ZAMAN GİTTİN?



Yeni bir saldırı modeli buldular, “Emek Sineması” na en son ne zaman gitmişler de, Emek için ağlıyorlar?” söylemini kullanıyorlar şimdi de. Emek Sineması’nı onlar batırdı demeye getirecekler neredeyse…

İnsan sadece yaşadığı yer için mi yas tutar? Afrika’da bir aç çocuğa, ya da Sudan’da şiddet gören bir kadına ağlayamaz mı?Kaldı ki, Emek, Taksim’in göbeği. Festivallerde binlerce sinemaseverin arasında sanatçılar yok muydu?Hadi yeni bir silah , bir de bu silahı kullanacak yeni tetikçiler bulun …

….



ÖZEL TİYATROLAR



Taksim Eylemi’nde Genco Erkal, Ali Poyrazoğlu gibi özel tiyatro emekçilerinin bulunup da, opera/ balede, tiyatroda aktif görev alanların az sayıda olması tuhaf değil mi?

Çoğu Kurtlar Vadisi’nde oynadığı için, vadiyi meydana tercih etmiş belli ki…Vadide olmayanların derdi de er geç vadiye inmek! Onlar dizide görünene kadar, kimse onları görmesin, fişlemesin derdindeler.Bu ülke Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun sözde yeniden açılışında başbakan eşinin elini öpen solcuları da gördü, tiyatro yıkılırsa buldozer altında yatarım deyip, tiyatro yıkılırken belediye kadrolarına geçenleri de…Devlet Tiyatrosu kapansın, parayı özellere dağıtacağız diye kandırarak eylem kırmalarına bakmayın, tiyatronun özeli/ devleti olmaz diyen herkes meydanlarda artık!

Bu arada Muhsin Ertuğrul için yapılan son eylemle aynı saate denk getirilerek sözüm ona Şişhane’ye dikilecek tiyatro tanıtım kahvaltısına katılanlara soruyorum! Sahi ne oldu o projeye? Hanginiz, belediyeyi arayıp da, bizi eylem kırmak için mi oyaladınız diye sormayı akıl etti?





AMATÖRLERE TELİF HAKKI



Amatör tiyatrolar telif ödemeli mi, yoksa istedikleri oyunları bedava oynama hakkına mı sahip olmalı? Tartışılması tuhaf. Çok güvendiğim Boğaziçi Üniversitesi camiasının konuyu gündeme getiriş biçimi de sağlıksız ve taraflı.

Yazar emekçi değil mi yahu? Bir yapıtın ortaya çıkması kolay bir şey mi ki, bedavadan üstüne konasın?Amatörler kostümleri, aksesuarları çarşıdan bedavaya mı alıyor? Herşey paralı da, fikir neden bedava olsun?

Onk Ajans, Yeditepe Üniversitesi’ne Milan Kundera’nın oyununun ne zaman nerede oynandığını sormuş diye fırtına kopuyor. Soracak tabi. Ajans yazarı temsil ediyorsa, yazara ya da varislerine hesap vermek zorunda.

Kaldı ki, bu durumda telif ücreti de istenmemiş, sadece rapor istenmiş. Kuşkusuz amatör tiyatroya destek vermek gerek, yazar ya da çevirmen telif hakkından vaz geçmekte ya da tüm dünyada olduğu gibi sembolik bir bedel istemekte özgürdür tabi, ancak kimse kusura bakmasın ama dünyanın herhangi bir yerinden biri “amatörüm” diye çıkarak, bir eserin üstüne oturma hakkını kendinde bulmamalı . Öğrenciler fikirlerin de sahipleri olduğunu nasıl öğrenmek istemez !

İşin para kısmını geçin, yazar da oyununa hayat verecek sanatçıyı seçme hakkına sahip olmalı. “Sanatçı istediği oyunu oynar ” yerine “Bu oyun bu sanatçıya teslim edilmiştir ” düşüncesi öne çıkmalı! Uygarlığın şartlarından biri her fikrin özgür olduğunu kabul etmek kadar, her fikrin bir sahibi olduğunu da kabul etmekten geçer.

TWITTER BELASI


twitter: @nedimsaban



Aslında sadece şu anda gittiği Kuzey Afrika Gezisi değil, herşey ama herşey önceden planlanmıştı.Para hakimiyeti, kendi sermayedar grubu, pasif bir muhalefet, cemaatten destek alınarak kuvvetlendirilen bir polis, yandaş bir medya, kindar ama kendince sağlıklı gördüğü , kafası iyi olmayan bir gençlik…

Baskıcı , ayrıştırıcı politikasında satranç hamleleriyle ilerleyebileceğini sanıyordu…

Yurdu “geçici” süre terk ettiği basın toplantısında, borsa Tokyo’da da düşer, isyanı Cumhuriyet mitinglerinde de çıkarttılar, ağaçları Zekeriyaköy’de de, Sheraton’da da kestiler derken”öz güveni” yüksek, “ben seçmenimi sokağa salmıyorum ” derken tehditkar, “bunların hesabını soracağım “ derken kindar, “kendisine soru soran muhabirleri azarlarken” agresifti…

Bir gün önce Fatih Altaylı’yı karşısında muma çevirerek “aciz medyanın belgeselini çektirmiş”, Reuters muhabiri Birsen Altaylı’nın beklenmeyen cesareti karşısında afallamıştı…

Herşey çok önceden belliydi, “Gezi Parkı iki yıl önce belliydi”, “AKM beş yıldır yıkılmaya çalışıyordu”, yeni mi aklınıza geldi derken aslında ne kadar haklıydı…

Demokrasiler sürprizler üzerine kuruludur ama onun yönetim anlayışında sürpriz yoktu, satranç piyonlarına doğru zamanda doğru hamleleri yaptırmak vardı. Şiir okuduğu için hapis yattığı yıllarda sadece bir şeyi ön görememişti. Tarihte örnek aldığı faşistlerin propaganda bakanlığı vardı da, “Sosyal Medya!” henüz keşfedilmemişti!

Twitter belasını hesaplayamadığını itiraf ediyordu… Bu bela olmasa, Taksim’i ilk dakikada püskürtebilecek, belki de rantiyelere çoktan yedirecekti ama dayanışma ruhu ı &‘den & ‘e sıçramış, özgürlük heyecanı @’ten @’a bulaşmıştı.…

Twitleme hızı yasaklama hızının önüne, @ korkuyu yendi … Artık gazetelerin yazması, televizyonların göstermesine gerek yoktu, tarih kendini @ ‘den @’e çoğalarak yazıyordu.

@ bir ağaçtan bir kadın vücuduna, bir öğrenciden bir yaşlı teyze’nin tavasına bulaşmıştı.

Fazla mani olmayayım! Direnişin, dayanışmanın, özgürlüğün tadını çıkartın artık.

Bazı @’ları sadece onurlu direnişinizin anısı olarak sıralıyorum… Yanını siz doldurursunuz… Tarih yazan bir ulus, twitter belasında, @‘ın içini mi dolduramayacak?

@ direngeziparkı, @topçu kışlası, @tencere tava hep aynı hava” @iki ayyaş, @birkaç çapulcu, @marjinal gruplar, @EmekBizim, @Emek Yerinde Güzel, @AKM; @medya istifa, @Halk TV, @Sırrı Süreyya Önder, @Okan Bayülgen, @Roger Waters, @Bruce Willis, @Noam Chomsky, @ Mehmet Ali Alabora, @Nasuh Mahruki, @oyuncular sendikası, @ biber gazı, @kimyasal silahlar, @portakal gazı, @Talcid’li su, @ GsFbBjk, @kırmızılı kız