15 Haziran 2009 Pazartesi

BENİM BABAM BİR KAHRAMANDI

… Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Ümit Kaftancıoğlu,
Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter,
Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı,
Cavit Orhan Tütengil, Doğan Öz, Bedri Karafakioğlu,
Bedrettin Çömert, Cevat Yurdakul, Nesimi Çimen,
Muhlis Akarsu, Hasret Gültekin, Sevinç Özgüner,
Behçet Aysan, Necip Haplemitoğlu, Aziz Nesin,
Kemal Türkler, İlhan Erdost, Ümit Doğanay,
Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Metin Altıok,
Onat Kutlar, Asım Bezirci, Asaf Koçak,
Ahmet Kaya, Hrant Dink,
Ve Diğerleri…

Yakın tarihimiz temelde bağımsızlık ve uygarlık adına emek verenlerin tırpan gibi biçildiği bir kanlı süreçtir. Dünden bu güne gelindiğinde çağdaşlık ve aydınlık yolunda yitirdiğimiz aydınlarımızın unutulmaya yüz tutmuş olmasını içimize sindiremiyoruz. Ülkesini ve halkını seven bu “gerçek” insanların, düşüncelerinin şiddet yolu ile sindirilmesini, yok edilmeye çalışılmasını kınıyor ve bunun çıkar yol olmadığını gururla haykırıyoruz. Ama bu aydınların düşünceleri yüzünden kurşunlara ve bombalara hedef olduğu gerçeğini maalesef değiştiremeyiz. Başka bir ülke yoktur onlarca aydınını kurşunlara hedef etmiş ve bu denli yönetenlerce sahiplenilmemiş olsun.

Düşüncenin özgürce ifade edilebileceği bir ülke arayışını dün aydınlarımız, bugün de biz sürdüyoruz. Düşüncelerinin bedelini canlarıyla ödeyen bu aydınlarımızın acılarının sadece ailelerinin değil, tüm toplumun olduğunu belirtmek istiyoruz.

Türkiye’de bir ilk olan bu etkinlikte, yakın tarihimizde katledilen tüm aydınlarımızı çocukları ve aileleriyle beraber babalar gününde anacağız Onlar yalnızca aileleri için değil, sosyal işlevleri ve uğrunda savaştıkları ilkeler ile onları yok eden bilinçli odakların bilinçsiz maşalarının da geleceği için bir umut idi. Bunun bilincine varan tüm insanların, düşünce farklılıklarına kanıtlanabilir düşünce ile yanıt vereceği, şiddetin her türlüsünün reddedileceği bir toplum kurma yolunda bizimle birlikte yürümesi gerektiğini biliyor ve davet ediyoruz.

Anneler Günü'nün annesi ölen minik bir kızın gözyaşı için değil, 41 yaşındaki Anna Jarvis adlı bir hanımın bir tekstil tüccarı ve köyün klisesinin desteğini alarak ortaya çıktığını biliyor muydunuz? Babalar Günü ise, özellikle bu yıl sigara yasağına rağmen kira indirimi yapmamakta direnen pekçok alışveriş merkezi için paha biçilmez bir fırsat olacak!

Ben bu babalar gününde, güneydoğuda polise taş attıkları için onlarca yıl hapis cezasına çarptırılan ve erişkinlerle aynı koğuşlarda yatan çocuklar için gözyaşı döküyorum.

Onlar, babalarına, belki de daha on yıl boyunca sarılamayacaklar demek, şiirselliğin en ucuz klişesine sığınmak olmalı.Peki hapisteki çocukların babaları için ağlamayı denemek?Bir babanın "baba" sözcüğünü yeterince duyamadan ölüp gitmesi?

İnsan niçin çalışır, niçin yaşar?

Şiirselliğin en ucuz klişesine sığınırsak, çocuğu için tabi!

Peki niçin ölür?

Şiirselliğin en ucuz klişesine sığınırsak, niçin öldüğümüzü bilemeyiz tabi. ( O tanrı ile bizim aramızdaymış)

Ama bu dünyada çocuğumuz için yaşama hakkımızı elimizden alanlar, öldürdükleri zaman da bizi niçin öldürdüklerini gizliyorlarsa , işte o zaman ağlamak gerek bu güzel toprakların babaları için.

21 Haziran Pazar 19.30'da, Babalar Günü'nde, Esenyurt Rıfat Ilgaz Açıkhava Tiyatrosu'nda çok önemli bir etkinliğe imza atılacak.
Babalarına bu dünyada yaşama hakkı verilmeyen çocuklar "benim babam bir kahramandı" diyecekler!

Bertolt Brecht, kahramanlara ihtiyacı olan ülkeye yazıklar olsun demişti Galileo Galilei oyununda.

Bu durumda, Biz ne kadar yüce (!) bir ülkeymişiz ki bu kahramanlara ihtiyaç duymamışız. Öldürmüşüz onları! Öldürtmüşüz! Öldürülmelerine göz yummuşuz, sessiz kalmışız. Öldürenlerin aramızda dolaşmalarına alkış tutmuşuz.

Ben bu babalar gününde, çocukları için yaşama hakları bile fazla görülen ve neden öldüklerini bilmeyen o babalardan özür diliyorum. Utanıyorum o güzel gözlü babalardan. Utanıyorum o nur yüzlü insanlardan.

Aydınlarının ışığından yararlanmak yerine onları kahraman yaparak ölüme terk eden, ölümüne terk eden, aydınlarının ölümünü izleyerek kendi geleceğinin kararmasına göz yuman, geleceğinin ölümüne izin veren çağdaşlarımdan, çocuklarını yetiştirmek, büyütmek yerine onları öksüz bırakan, onları bir kahramanın evladı ilan ederek mutsuz bırakan, onları mahkum ilan ederek cezaevine sürükleyen çağdaşlarımdan utanıyorum.

Ne olurdu engizisyon çağında yaşasaydım! Brecht'in Galilei'sinin yanıbaşında yaşasaydım keşke, o karanlık çağda! Galileo Galilei ne derse desin, dönmeyen bir dünyada yaşasaydım keşke!

Not: Geçenlerde Metin Altıok'un ardından "Bir Solcu İçin Ağlamak" diye bir yazı yazdım. Yazıda, ateşle oynayan ve elini kolunu sallaya sallaya dolaşan bir faşistin, Altıok'un ardından ağlarken neler hisettiğini ve sanal dünyada ozandan özür dilediğini ironik bir dille dillendirmeye çalıştım. Yazıyı zaplayan bazı kişiler hiç anlamamış. Yazının kahramanı ve yazar gözünün, yani ateşle oynayan kahramanın Nedim Saban olduğunu düşünecek kadar saçmalamışlar.Bunların arasında, aklı selim insanlar da var. Hakikaten dönmeyen, düz, boyutsuz bir dünyada yaşıyoruz galiba! Anlamayanlar için morg alfabesine çeviren Zeynep Altıok'a teşekkürler. Yazının aslı hacklenmediyse nedimsaban.blogspot.com'da okunabilir.