30 Ekim 2010 Cumartesi

15 YAŞINDAKİ ÇOCUĞU TİYATROYA GÖTÜRMEK

Geçtiğimiz haftaki yazımda, bu sütunda eleştiri yazısı yazmadığımı okurlarıma hatırlatmıştım. Eleştiri başka bir göz istiyor çünkü. Ancak Hıncal Uluç , Cengiz Semercioğlu, Ruhat Mengi, Hakkı Devrim gibi eleştirmen olmayan ama köşelerinde tiyatroya değinen kişilere kızanları anlamıyorum. “Tiyatroya gitmemeyi marifet sayan” yeni trendcilere karşı bu kişiler önemli bir yerde duruyor bence.
Bense, ne eleştirmenler, ne köşelerinde oyunlara değinenler konumundayım. Bugün, 2010/2011 sezonunda görmek istediğim oyunları Nedim Saban imzasıyla ama tamamen öznel olarak yazıyorum.
Tiyatroya başladığım 1982 yılından bu yana tiyatro yaparken de, izlerken de hiç heyecanımı kaybetmedim. O zaman gelin, 15 yaşındaki gencin heyecanı olarak değerlendirin bu yazıyı…

Öncelikle, tiyatromuzun yeni sihirbazı Yiğit Sertdemir, Şehir Tiyatrosu’nda Candan Seda Balaban ile “Surname 2010” da harikalar yaratmış. Yiğit’in kurduğu Kumbaracı 50’de imza attığı “Faili Müşterek” de politik olarak çok doğru bir yerde duruyormuş.
Şehir Tiyatroları’nın bu yılki çorak repertuar anlayışı içinde, Surname iyi bir sürpriz oldu. Sema Keçik’in yazdığı “Hayat Memattır Aşk”ı bir kadın sesine tanık olacağı için merak ediyorum, ayrıca bu tiyatronun Türk yazının en büyük isimlerinden Nezihe Meriç için bir seçki hazırlığında olmasını kutluyorum.
Şehir Tiyatrosu’nun son dönemdeki en önemli çalışması, Kağıthane’de gerçekleştirdiği oyun yazma laboratuvarı ve tabi ki gençlik günleri. Gençlik Günleri’nin ürünü olan ve geçen yıl Afife Jale ile taçlandırılan “Kafes”i çok merak ediyorum. Şehir Tiyatrosu bu yıl, repertuarını dört ay gecikmeli açıkladıktan sonra, ne demekse, üzerinde çalışılan oyunlar alt başlığıyla bir ek repertuar açıklamış. Eğer üzerinde çalışılanlarda hakikaten çalışıyorlarsa, Fehime Seven’in “Türkiye’nin Kayası” tiyatromuz 17 yaşında çok önemli bir yazar kazanacaktır.
Aynen, İstanbul Halk Tiyatrosu’nun çok sevilen oyunun yazarı Irmak Bahçeci’yi kazandığımız gibi! Konu genç yazarlardan açılmışken, Hayati Çıtak’ın Yıldız Kenter için kaleme aldığı “Alyoşa” adlı oyunu merakla bekliyorum. Aliye Berger’in ilginç yaşam öyküsü Yıldız Kenter’in yorumuyla herhalde aynı zamanda bir oyunculuk dersine dönüşecektir.
Geçen yıl, adeta oyunculuk dersi gibi izlediğim bir oyun “Profesyonel” di. Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler’den soluksuz bir oyunculuk dersi. Duyduğuma göre, Uğur Polat Kredi Kartı Vakaa’da da bir oyunculuk dersi veriyormuş. Ülkü Duru ve Zerrin Tekindor’u da,
her ne kadar Yasmina Reza’nın metninin yanlış yorumlandığını duyduysam da,”Vahşet Tanrısı”nda izleyeceğim için heyecanlanıyorum.
Devlet Tiyatrosu’nun çağdaş repertuar anlayışına hayranım. “Sokrates’in Son Gecesi” benim son yıllarda izlediğim en iyi oyundu. “İmparatorluk Kuranlar”a ve özellikle gençlere hitap ettiğini duyduğum “Temiz Ev”e de gideceğim. Bu arada repertuara alınan “Birdy” yi kıskandım, yıllar boyu gözümü diktiğim bir projeydi çünkü. Devlet Tiyatrosu’nda çok kısa bir dönem, yine psikolojik katmanları olan “Fareler ve İnsanlar” oynandı, ama erkenden yok oldu, anlam veremedim doğrusu. Serpil Tamur’un rejisiyle mükemmel olacağına inandığım, Tuncer Cücenoğlu’nun “Kadın Sığınağı” da kanımca DT’nin çağdaş repertuarına çok yakışacak.


Çağdaş repertuar anlayışımıza bir armağan olarak kurulan ve geçen yıl Philip Ridley’nin “Korku Tüneli” ve Mark Ravenhill’in “Açık Saçık Birkaç Polaroid” adlı oyunlarını sunan Tiyatro 2.0’ın heyecanını kaybetmeyeceğini umuyorum. Bu arada, Neil LaBute gibi önemli bir yazarın “Büyük Beden” oyununu repertuarına alan Bakırköy Belediye Tiyatrosu’na bravo! Kurulduğu iki yıldan bu yana pekçok özel tiyatro gibi komedilerle ayakta duran Tiyatro Dialog bu yıl Can Gürzap’ın kariyerine yaraşan ve dünyada çok ses getiren “Kim Bu Adamlar” ı sergilemeye başladı. Oyunun, günümüz Türkiye’sine söyleyeceği çok söz var.
Tiyatrotem’in “Hakiki Gala”sı da özgün sözü açısından Türk seyircisine hitap ediyor.


Öte yandan, Türk seyircisine hitap etmediği için kimi zaman eleştirilen, bazen içeriği tekrara kaçsa da, biçem açısından tiyatromuza müthiş bir soluk kazandıran DOT’un yerli yazarlarımızla in yer face akımı denemelerine girişmesi sevindirici. “Malafa”’yı bu açıdan merak ediyorum.

Bu yıl üç adet “Vanya Dayı” varmış. Biri Ankara’da Devlet Tiyatrosu’ndan, diğeri , her ne kadar festival seyircisinden çok olumlu eleştiriler almadıysa da, Türk Tiyatrosu’nun sihirbazlarından Nesrin Kazankaya’nın mutfağından çıkmış. Üçüncüsü de Ahmet Levendoğlu rejisiyle Tiyatro Stüdyosu tarafından hazırlanıyormuş.
Klasiklere çağdaş yorumlar demişken Oyun Atölyesi’nin “Macbeth”’i, Müge Gürman’ın geçtiğimiz yıl bir cafede gerçekleştirdiği “Hizmetçiler” ve Tiyatro Boyalı Kuş’un Kürtçe Nora’sı da önceliklerimde yer alıyor. Tiyatro Kedi’nin sevimli “Bir Yaz Gecesi Rüyası” ise sade yorumuyla Shakespeare’ı herkese sevdirmek açısından önemli bir yere sahip.
Son olarak, bir deneysel çalışma da dikkatimi çekti: Merve Engin’in oynadığı Kıyıya Oturmanın Böylesi, “Commedia Del Arte” çıkışlı ilginç bir çalışmaya benziyor.Kim demiş tiyatromuzda gelişimci ruh yok diye? Şimdi size, içinizdeki 15 yaşındaki çocuğu tekrar uyandırarak tiyatroya götürmek düşüyor.