22 Nisan 2012 Pazar

SERBEST ÇAĞRIŞIM




Bu yazıyı kebaplar ve tabi ki medeniyetler kenti Hatay’dan yazıyorum…

Son geldiğimden bu yana ne yazık ki kebaplar medeniyetlerin önüne geçmiş! Tarihte çok önemli medeniyetlerin beşiği olan Hatay’ın Harbiye’sinde, Fransızlar döneminden kalan tüm çınar ağaçları kesilmiş, Harbiye çirkin apartmanlar ve kendin pişir kendin ye’cilerin medeniyetine dönüşmüş..

Dünyanın en büyük üçüncü mozaik müzesi olan müzede ise, yer sıkıntısı çekildiği gerekçesiyle, onlarca tarihi eser bahçede   kimi zaman güneş ışığı ,   kimi zaman  kar yağışının  altında  kaderlerine terk edilmiş.

Hatay’da, askeriye gazinosunun karşısına mimari açıdan hiçbir özelliği olmayan bir apartman dikerken, binlerce yıllık tarihi eserler bulunmuş, Hilton oteli için kazı yapılırken, antik bir hamama denk gelinmiş. Yeni otel artık bir müze otel olacakmış,  tarihi eserlerin eşelenmesinden sonra dikilen yeni bina ise, 21. Yüzyıl zevksizliğinin örneği olarak kalacakmış!

Burada onlarca  medeniyet, yüzbinlerce insan, yüzlerce hükümdarın çöküşüne tanık olan taşlara bakıyorum da, tarih 21. Yüzyıl insanını nasıl belgeleecek çok merak ediyorum. Bizden 300/400 yıl sonra bu taşlara bakanlar, bizleri alışveriş merkezi, gökdelen, TOKİ konutları ve salak sulak apartmanlar diken bir kebapçı nesil olarak mı hatırlayacak? Sözde pek sevdiğimiz torunlarımıza nasıl bir dünya bırakacağız?

Kadir Topbaş, geçtiğimiz hafta, vekili aracılığıyla utanç verici bir karara imza attı. 19 Nisan’da Kenan Işık’ın da istifasıyla, İskender Pala’nın şehir tiyatrosu üzerindeki egemenliği kesinleşmiş oldu. Pala,televizyonları dolaşarak muhafazakar sanat üzerine düşüncelerini paylaşıyormuş. Nur içinde yatsın Ali Taygun, İskender Pala’nın  bir oyununu  Şehir Tiyatrosu’nda sergileyerek, Pala’nın keskin burnununu  şehrin tiyatrosunun kokusunu almasını  sağlamıştı. Hıncal Uluç,  sanatsal olarak hüsranla biten bu fiyasko üzerine en güzel yazıyı yazdı, ben daha fazla yazmaya gerek duymuyorum.  Pala’nın fiyaskoyla sonuçlanan oyunu  bile  tepeden inme bir anlayışla sanat yaptırılamayacağının kanıtıdır bence.

Sosyal medyada Şehir Tiyatrosu  üzerine onlarca görüş paylaşıldı , ancak ne yazık ki twitter ve facebook kahramanlığı yeterli olmuyor!

Kanımca herkes Pala’nın palasına kilitlenmişken,  en parlak twit’i İskender Pala adının serbest çağrışımıyla, canı İskender kebap çektiğini söyleyen sade vatandaş atmış…

Ben de kültürlerin yerine kebapların öne çıktığı gezim sırasındaki bazı serbest çağrışımları yazayım bari…



1)       Şehir Tiyatrosu operasyonun son dalgasında, hayatlarında hiç tiyatroya gitmeyen  köşe yazarları tarafından,    koskoca repertuardaki birkaç oyun cımbızlanarak, sözümona ahlak dışı bir içerik bulunduğu konusunda yoğunlaşıldı. Belki de  hayatlarında hiç tiyatroya  gitmemiş,  muhafazakar seçmenler üzerinde  “bizim paramızla Aziz Nesin oyunları mı oynanacak?” türünde  bir telaş yaratıldı..

2)      Haftada 7  temsil oynayan,  zamanlarının çoğunu kimi zaman çocuk oyunu, kimi zaman yeni oyun provalarda geçiren, İstanbul’un dört bir yanındaki oyunlara yetişmek için canlarını tehlikeye atan oyuncuların, sanat emekçilerinin emeği hiçe sayılarak, kurumda sayıları parmakla gösterilecek kadar az olan  birkaç  tembel ya da kabiliyetsizin yeterince çalışmaması  bahane edilerek, sanki Türkiye’deki tek KİT Şehir Tiyatrosu’ymuş gibi bir hava yaratıldı. Yeniden yapılındırılması çok kolay olan sistem özellikle  kilitlendi.

3)      Şehir Tiyatrosu’nun halen sıkıyönetim yönetmeliğiyle yönetildiğini söyleyecek kadar abuk sabuk iddialarla, olay günün dillere pelesenk olmuş politik söylemine uyulmaya  çalışıldı. 

4)      Sözde bir muhafazakar sanat söylemi uyduruldu…. Sanatın yapısında muhafaza etmek yoktur, devlet eliyle  din adamı, hukukçu, profesör  filan yetiştirilebilir belki ama özellikle “muhalefet etme dürtüsünden arındırılmış bir sanat nasıl yaratılır?” soruları sorulmadan, içi boş  muhafazakar sanat söylemleri ortaya atıldı. Tarihte saray soytarılarının bile kafasının kopartıldığı, saray şairlerinin hükümdarı fazla poh pohlamadıkları zaman ipe çekildiği,  dünyanın her bölgesinde karanlık çağlarda, saray ressamlarının  kraliçeleri yeterince güzel çizilemedikleri zaman yok edildikleri hiçe sayılarak, halktan ve gündemden kopuk bir yapay sanat anlayışı üretildi.

5)      Ödenekli tiyatro sanatçılarının, kendi tiyatroları yıkıldığı, kültür merkezleri  çürüdüğü zamanki tavır yoksunlukları , kamplaşmaları dikkate alınarak, muhalif eylemlerin er geç bastırılacağından iyice  emin olundu.

6)      Dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulamayla sıradan bir müdürlüğe dönüştürülen Şehir Tiyatrosu sanatçılarının  henüz ciddi bir örgütlenmesi olmadığı göz önüne alındı. 4 C uygulamasında hiçbir  kurum sanatçısının işçilerin yanında olmadığı  düşünülerek,  savaşlarında yalnız bırakılacakları düşünüldü.

7)      Sanatta sözümona baskıya karşı çıkan  ama ülkesinin heykellerinin parçalanmasını seyreden Kültür Bakanı, ödenekli tiyatrolarda  tuluat yapılmaması ve  özellikle  hükümete dil uzatılmaması konusunda konuşarak, Devlet Tiyatrosu’nu da vurmaya hazırlanan yeni dalgayı hazırladı. 

Hatay gezimde muhafazakarların tarihlerine sahip çıkmak yerine, kebaplarına sahip çıktıklarını yakından gördüm.21. yüzyıl insanının tarihe kebap ve çirkin yapı diken şahsiyetsizler olarak geçeceğine inanmak istemiyorum…

Fani bir dünyalı olarak, taşlara ve ağaçlara nasıl hesap vereceğimizi bilemiyor, çok utanıyorum.