11 Temmuz 2009 Cumartesi

İDİL BİRET KONSERİNİ PROTESTO EDEN ALPERENLER

ALPERENLERDEN FIKRA GİBİ PROTESTO


Eylemcileri oldum olası sevmişimdir.
Bir şeyi protesto etmek onurlu bir davranışdır.
Evde oturup “ne olacak bu memleketin hali” diye hayıflanmak yerine sokaklara dökülmek, bir ülkünün peşinden koşmak, bir devrimin rüyasını hayata geçirmek…
Tarih, yalnız egemenleri değil, asıl Urumçi’de Çin polisi ve zırhlı araçların önünde tek başına durarak direnişin sembolü olan kadınları yazar.
Uygur direnişinin sembolü olan Tursun Gül, polislere “özgür olmak ve kocamı geri almak istiyorum” dedikten sonra, artık dünyanın gözleri egemenleri değil, vurulanları, yok edilenleri,soykırıma uğrayanları, mazlum halkları görür.
Bush’a ayakkabı fırlatan gazetecide olduğu gibi! O gazetecidir Amerika’nın petrol kaynaklarını kurutan. O gazetecidir onbeş yıl önce Irak’ın Çin’in komşusu olduğunu sanan Beyaz Amerikalı’yı sandığa koşturan…
Dün gece Alperenler, Topkapı Sarayı’nı basarak, İdil Biret Konseri’ni protesto etmişler.
Sarayda konser mi olurmuş, içki mi ikram edilirmiş…
Eylemcileri oldum olası sevmişimdir.
Bir şeyi protesto etmek onurlu bir davranıştır.
Ama ben protestocunun akıllı olanını severim.
Bir Fransız Atasözü, “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” diyor ya, ben bu yazının uğruna, bana protesto biçimini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim demek istiyorum!
Alperenler’le dünya görüşlerim hiç uyuşmuyor, ancak sadece eylemcileri sevdiğim için, onlara “aferin çocuklar, size katılmasam da, sesinizi duyurun” diyebilmek isterdim.
Ancak biri bu çocuklara, İdil Biret’in kim olduğunu anlatmalı öncelikle.
Çağımızın yetiştirdiği dünya çapında bir virtüöz o! Bunu ben söylemiyorum, dünyanın en saygın gazeteleri yazıyor.
Çocuklar Türklüğe gerçekten sahip çıkacaksanız, Türkiye’nin yetiştirdiği bu büyük sanatçıya sahip çıkmalısınız.
Biliyor musunuz ki, halkevlerini kapatan zihniyet, İsmet İnönü’nün çıkarttığı yeni İdil Biret’lerin yetişmesine yol açan harika çocuklar yasasına da set çekerek, Türkiye’nin dahiler yetiştirmesine engel olmak istemiştir.
Ama hiçbir yasa şelalerin coşkulu akmasına engel olmamış, bu topraklar Fazıl Say’ları da yetiştirmiştir. Le Figaro Gazetesi, birkaç yıl önce “Fazıl’ın adını not etmeseniz de olur, zaten bu ismi unutmanız mümkün olmayacak” diye yazmıştı.
Bence Osmanlı’nın pek çok kuşatmasından daha heyecan verici… Çünkü belki o kuşatmalarda da orduların önünde tek başına mücadele eden mazlum kadınlar vardı. Belki o kuşatmalarda da pabuçlar fırlatıldı ama resmi tarih onları yazmadı. Uzun bir tartışma konusu bu.
Ancak şu bir gerçek ki, ortalığı ucuz Amerikan filmlerinin, vahşi Amerikan kültürü ve petrol savaşının sardığı bir dönemde, emperyalizmin karşımıza her sabah hamburger ya da çiklet kılığında hortlayarak çıktığı bir dönemde, bir Türk sanatçısı dünyayı kültürle kuşatıyorsa, ah be çocuklar, o konseri eylem alanına dönüştürmeden önce , insan biraz Tchaikovsky ya da Mozart dinleyerek sakinleşir.
Hadi Fazıl Say’a, “sen politik meselelere burnunu sokacağına, müzik yap” diyerek adama memleketin havasını suyunu fazla gördünüz, hayatını sadece müziğe adamış İdil Biret’ten ne istiyorsunuz?
Topkapı Sarayı’nda konser verilir miymiş? Verilir tabi!
Dünyanın bütün saraylarında veriliyor.
Ben Edinburgh ve Salzburg’da saray konserleri izleyen şanslı kişilerdenim.
Buckingham’da Kraliçe’nin huzurunda verilen pop konseri, Versailles’da gelenekselleşmiş konserler ve binlercesini hatırlatmak isterim yalnızca.
Tarih ve kültür dinamik kalırsa, belleklerde yer eder, hafızalarda diri tutulur. Resmi tarihe alet edilen kitaplarda Atatürk’ün pembe evinden söz ederek kuru milliyetçilik yaparsanız, Atatürkçülük kavramının içi boşaltılır, Türkiye’de bugün olduğu gibi gerçek Atatürk’ü tanımayan cahil bir kuşak yaratırsınız ve Atatürk düşmanlarının ekmeğine yağ sürersiniz.
Topkapı Sarayı’nda içki içilir miymiş? İçilir tabi!
Mekanlara tapınmak, insanlara tapınmak, taşlara tapınmak akıllı eylemcilere yaraşmaz.
Konseri dinleyen dinler, içki içmek istemeyen, ya da inançları gereği içmeyenler de konserden sonra çeker gider.
Tartışılması gereken asıl konu: konserlere o aptal cep telefonlarıyla girip zırt pırt mesaj çeken nevrotikler ,sözümona sessize alıp, İdil Biret sahnedeyken cırt diye cep telefonundan fotoğraf çeken hıyarlar, ota boka alkış tutup bir klasik konserin içine eden cahillerdir.
Dünyada hiçbir içki, klasik müzik atmosferini, o salak cep telefonlarından daha fazla bozmaz, merak etmeyin çocuklar.
Kaldı ki, sarayların korunmasından, tarihi eserlerin yıpranmasından filan ürküyorsanız, binlerce yıllık amfi tiyatrolarımıza arabesk kültürü getiren bakanlarımızı,arabalarıyla zart diye tarihi taşların ortasına park eden belediye başkanlarımızı, Michael Jackson’un Ereğli’ye geleceğini sandığı için o tarihi eserlere de eşek yüküyle ses düzeni kurup, milletin parasını çalan soyguncuları protesto etmelisiniz.
Çırağan Sarayı otel oluyor, orada her gece şampanyalar patlıyor.Swiss Otel için, Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesi gözden çıkartılıyor, sesiniz çıkmıyor, dünya çapında bir sanatçıya konser öncesi huzursuzluk yaratmaya mı aklınız eriyor? Tarihi mekanlara bu kadar duyarlıysanız, devlet erkanının saraydaki bir içkili yemeğini bassanıza sıkıysa! Böyle bir protesto planlarsanız, ben de size katılacağım, söz.
T.C Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ’ın öngörüsüyle Yıldız Sarayı’nı da tiyatroya açtılar.
Neredeyse yüz yıl sonra bu mekanda da tiyatro oynanacak. Tesadüfen ben de Tiyatro Kedi’nin “Figaro’nun Düğünü” adlı oyununda konuk oyuncu olarak sarayda oynuyorum.
Keşke, İdil Biret’i rahatsız edeceğinize, Yıldız Sarayı’ndaki tiyatroyu bassaydınız da, nasıl akıllı eylem yapılır anlatsaydım size!
Ha Figaro’nun Düğünü dedik de…
Yıllar önce, bir milletvekili, oğlunun düğün töreni için Atatürk Kültür Merkezi’nin tahsisini istemiş.
“Aman efendim ne münasebet” demiş müdür! Adam da sinirlenip , mecliste soruşturma açtırmış.
Gavurun Figaro’sunun düğünü için tahsis edilen Atatürk Kültür Merkezi’ni oğluma vermediler diye içerlemiş…
Şehir efsanesi değil, gerçekten olmuş. Kabul ediyorum fıkra gibi…
Kusura bakmayın ama sevgili Alperen kardeşlerim, sizin protestonuz da fıkra gibi olmuş.
Hele bir de protesto eylemine Uygur’lara desteği de karıştırmışsınız ya, fıkra kahramanına dönüşmüşsünüz. Bence, sadece İdil Biret’e değil, tankların önünde tek başına direnen Uygur kahraman Tursun Gül’e de ayıp ettiniz.
“Bravo çocuklar, fikirlerinize zerre kadar katılmam ama bu eylemde yanınızda olmak isterdim” diyebilmem için sanırım yeni bir protesto eylemine girişmeden önce Mozart’ın Türk Marşı’nı dinlemelisiniz!

Nedim Saban
12 Temmuz 2009