9 Eylül günü İzmir’in kurtuluşunda Sezen Aksu’nun sahneye çıkmasını bekleyen İzmirliler,
Sezen’i kurtaramamışlar!
İzmir’den bir arkadaşım telefon etti, konserden gerisin geri dönmüş.
Sezen’in açılım desteği ardından “gitsin Kandil dağında konser versin” diye başlayan elektrikli havayı, “elektrikler kesik” diyerek dağıtmaya çalışmış konser yetkilileri.
“Su borularımız patladı” diye sudan sebeplerle iptal edilmiş İzmir konseri.
Sezen’in açılımına destek verseniz de vermeseniz de, bu ülkede salt düşüncesini söyledi diye bir insanın şarkı söyleyememesi insanlık dışı diye düşüne düşüne düşüncelere daldım.
Bilirsiniz, basında çok fazla Sezen Aksu karşıtı haber çıkmaz, çıkamaz, çıkartılmaz, çıkartılamaz.
Her nedense Sezen’in üzerinde bir gizli örtü vardır, ara sıra bir iki eğlence programında bir iki sivri dilli belalı çıkar ama , onlar da sonradan Sezen’in üzerinden şöhret olmakla suçlanır, zaten çoğunun derdi düzene asimile olmak olduğu için onlar da öyle geçinip, giderler.
Eh şimdi, aydınlarını hapis yatıran bir ülkede, Sezen’in şarkı söyleyememesinin derdine düşmek bana düşmez değil mi?
Zaten, çok ciddi bir sorun olsa, mutlaka birileri sahip çıkar.
Kötü bir şey varsa da, sümen altı edilir…
Sezen’in İzmir iptalini bu duygularla unutmaya hazırlanırken, Kuruçeşme Arena konserleri için bilet alma telaşında, Sezen biletlerinin alışılagelmiş temposundan daha yavaş gittiğini duyunca, bu işin içinde bir iş var diye düşündüm yine…
Nedir Sezen’in hızını kesen? Politik çıkışlarıyla şaşırtmış olamaz ki!
Aksu her zaman son derece duyarlı çıkışlar yapan biridir.
İlk politik çıkışı değil ki !
Daha önce genç kızların okula gitmesi için Kardelenler’i seslendirdi….,
Şiddet gören kadınlar için Güldünya ‘nın sesi oldu!
Duyarlı bir kadın Sezen…
Şimdi diyebilirsiniz ki, politik çıkışlarını, politik trendlere uydurdu.
Yani, çıkış yaparken zamanlamayı biliyor!
Eee o kadarını bilmese de star olamazdı zaten…
Kardelenleri haykıran Sezen Aksu’nun, Türkan Saylan’ın evi basıldığında, boğazında nodül vardı! Fazıl Say, piyanoyu akord etmeseydi suskunluğunu daha da koruyacaktı..
Aynı Sezen Aksu, acımasızca linç edilen Ahmet Kaya için “Dinle Sevgili Ülkem” albümünden geri çekildi! Geri çekilirken de gerekçesini “tepki almaktan korkmak” olarak açıkladı.
Bugün Tayip Erdoğan’a “yaşa başbakanım diyor” ama salt Kürt olduğu için kafasına çatal bıçak atılan büyük sanatçı dostunu yalnız bırakıyor…
Çünkü o zamanlar Ahmet Kaya’nın arkasında durmak, bu toprakların yetiştirdiği büyük sanatçı için ağlamak trendy değildi.
Sezen’in duruşu ise her zaman “trendy” oldu!…
Peki minik serçeyi daldan aşağı düşüren, yıldızını söndüren nedir son zamanlarda?
Bir zamanlar meşhurluğun kıyısına uğramış biri olarak, haddim olmadan söylüyorum: Sezen’i
düşüşe geçiren şey, tam da onu zamanında tetikleyen şeyin, yani trendin ta kendisidir!
Sezen, zamanlama hatası yaptı!
Zamanında, kardelenlerin ışığını gören, güldünyaya bir dünya armağan eden Sezen’in yaptığı büyük hata, açılıma destek vermek değil, başbakanı aramaktır !
Yakışmadı!
Örneğin Aksu, Demirel’i arasaydı yakışırdı!
Bakın, halkçı Ecevit’i demiyorum, Demirel’i diyorum çünkü Demirel’in köy çocuğu imajında
herkesin telefonuna çıkan, telefonda konuşurken bir yandan çekirdek çıtlatan, dinlemez gibi görünüp, en akıllı soruları soran, en hazır cevapları veren, gerektiğinde azarlayan bir baba imajı var! Yani Demirel, Aksu’nun telefonunun dördüncü dakikasında, “ peki açılımın sekizbuçukuncu maddesi hakkında ne düşünüyorsun kız çocuğu?” diye sorabilirdi.
Oysa Tayyip Bey, ona karşı gelen herkesi kötü azarlamış, Mehmet Ali Erbil’e bile bir yarışma programının cevabını başbakanlık kürsüsünden vermiş, karikatüristlerle cebelleşmiş bir başbakan. Kucaklayıcı değil., sevecen değil. Sanatçı dostu olduğunu söylemek galiba pek mümkün değil. Açılımın ilk günlerinde biraz daha şefkatliydi sanki. Kendisine dert yanan belediye işçilerine oturma eylemi yapın derken gözlerimi yaşarttı. Ama daha on gün geçmeden, İstanbul’da kongre vadisini protesto eden IMF karşıtı göstericileri yine içeri tıktırttı.
Sanırım Sezen’in yıldızının düşük olmasında bu telefon konuşmasının mühim bir payı var!
Hayranları Sezen’e bu telefon konuşmasını yakıştıramadılar.
Zaten geçen yıl köpeği arabada havasız kalınca, ayıplanmıştı. Olaylar üst üste geldi.
Örneğin Ece Temelkuran, Sezen’i bir yazıyla sözüm ona tebrik ederken, “lütfen başbakana hapisteki çocuklardan da söz et, beni dinlemiyor” gibi bir cümle kullanıyordu. Ne acı değil mi? Bir ülkenin başbakanı, Temelkuran donanımındaki bir gazeteciyi dinlemiyor, öte yandan bir aydın milyonlarca insanı ilgilendiren bir konudaki mesajını dillendirebilmek için bir stara gereksinim duyuyor? … Üstelik, “Beni dinlemez, seni dinler” diye alaycı bir üslup kullanarak!
Bu ülkenin bir aydını olarak, demokratikleşmeye, insanların özgürleşmesine, çocukların ölmemesine, silahların susmamasına, paraların silaha değil eğitime, sanata gitmemesine, halkların birbirine kuşkuyla bakmamasına destek vermemeniz mümkün mü?
Bunu sevdiğiniz bir partinin başkanı yapsa, tabi ki göbek atarsınız… Ama sevmediğiniz bir partinin başkanı yapıyor diye, göbek atanları kınama hakkını bulmazsınız. Alkışlarsınız.
Alkışlamayanları da ayıplarsınız.
Ama, pek çok aydın ve sanatçı, açılıma açık açık destek verirken kabak neden Sezen’in başına patladı? Neden söne söne Sezen’in yıldızı söndü?
2002 yılından bu yana Kürtçe şarkılar söyleyen Sezen’in açılıma destek vermesi bir sürpriz değildi ki zaten! Sadece bir zamanlama hatasıydı.
Ama keşke kontörü bitseydi de başbakanı aramasaydı.
Bir de tabi, yine şu dört talihsiz olay keşke üst üste ya da ard arda gelmesiydi!
1) O şirin köpecik arabada unutulmasaydı: Sezen’in hayranlarının çoğu hayvanseverdir.
Köpek ölür ölmez şoförün kovulması kapitalist bir yaklaşımdı. O da olmadı! Basın sustu, susturuldu. O da olmadı! İyi bir medya planlama yapılacak, sığınaklar ziyaret edilecek, kontör
alınacak, Panter Emel, Ediz Hun aranacaktı. Olmadı!
2) Sezen Sami Yusuf’a şarkı armağan etmeseydi: Herkes herkese armağan vermekte özgürdür ama Türk halkı hala Kayahan’ın Nilüfer’e şarkı armağan etmesini beklerken, Sezen’in Sami Yusuf adlı İslami popçuya oynaması yakışmadı. Daha doğrusu Sami Yusuf fos çıktı, Açıkhava dolmadı. Üstüne üstlük, Sami’ye edilen hediye tam açılımın ertesi gününde manşet olunca, Sezen hayranları öfkeden kızarmış ekmeğe döndü. Sami Yusuf’un da fazla hayranı yokmuş ki, Sezen’in konserlerinde potansiyel müşteriye dönüşsün!
3) Türkan Saylan Baskını’nda kontörü bitmeseydi: O gün edip Sezen Aksu napıp edip bir yerlerden kontör bulmalı, Türkan Hoca’ya bir geçmiş olsunu esirgememeliydi.
Andy Warhol’un söylediği gibi, şöhrete herkesin en azından bir saat için bile olsa yaklaşabildiği bir çağda yaşıyoruz. Benim önerim, Sezen Aksu’nun şu an kontörü ve enerjisi varsa, Nesin Vakfı’nda zorda kalan çocuklara yardım eli uzatmasıdır.
Ya da her şeyi bırakarak, sadece ve sadece şarkılarını söylemesi, yeni şarkılar yazması, bizi yeni yapıtlarından yoksun bırakmamasıdır. Sonuçta, o öyle bir yetenek ki, bu zamansız çıkışlarıyla değil, güzel şarkılarıyla hatırlanacaktır.
Nedim Saban
19 Eylül 2009