25 Ekim 2009 Pazar
FADİME'Yİ AKM'DE BASTILAR
HADİ 2010'U TARTIŞALIM
2.YAZI
FADİME’Yİ AKM’DE BASTILAR
İstanbul’un 2010’da kültür başkenti seçildiğini bugüne kadar mutlaka duymuşsunuzdur ! Aşağıda okuyacağınız yazıdan sonra, bu kültür başkentinin kültür projelerinden sorumlu kişinin renkli kişiliğini de paylaşmanın faideli olabileceğini düşünerek, Haziran sıcağında bir yazı kaleme aldım. Yazıyı
konuk yazar olarak yayınlaması için dört değişik gazetenin üst düzey yöneticisine önerdim ancak her nedense dört ayda özgür, muhalif, tarafsız basınımız bu yazıyı bir türlü değerlendirmeye alamadı!
Geçtiğimiz hafta CHP İstanbul milletvekili Çetin Soysal’ın 2010’a ayna tutmaya başlamasıyla, ajans yöneticisi Şekib Avagdiç’i tanıtan bu sevimli yazıyı artık bilgisayarımda tutmamın kanserojen olabileceği düşüncesiyle virüsü dışarı atmak zorunluluğu doğdu. Bilgisayarım, Fadime’li 2010 yazımı, artık tuşladı ve değerli okurlarla paylaştı.
Yazının başka bir anlam ve önemi, Kurtlar Vadisi tarafından kapışılan ve Kültür Vadisi içinde 29 Ekim’e yetişeceği vaad edilen ama 29 Ekim’de kongre vadisindeki yerinde gölgesinde mevsimler boyu uyuduğumuz o ağacın altını hatırlıyor musun şarkısı söylenen Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun açılışına denk gelmesidir!
Bir kent düşünün ki, Avrupa Kültür başkenti olmaya hazırlanıyor, tam merkezindeki kültür merkezine kilit vurulmuş, iki yıla yakın bir süredir
bir tek çivi çakılmamış, bir kent düşünün ki merkezinde bir tiyatrosu yok, bir heykel, bir ağaç bile yok. Kültür mü edersiniz, küfür mü edersiniz, kent kültür mü eder, kültürün içine mi eder, epey tartışılır.
Anton Çehov, “Vişne Bahçesi” adlı oyununda, Rusya’nın sınıfsal çöküşünü anlatırken, evin sahiplerinin konağı terk ederken içeride unuttukları yaşlı uşağı anlatır.
Uşak Firs, “beni burada unuttular” diye haykırır, ama bir türlü duyuramaz sesini.
Atatürk Kültür Merkezi’nden kim haykırıyor, peki 2010’a 2 ay kala?
Siz Mozart, Verdi, Wagner ya da Cemal Reşit Rey sanadurun halen !
Ülkemiz, 28 şubat sürecini yaşar, ılımlı İslam kisvesi altında bir evrim ve Çehovien dönüşüme tanık olurken, yaklaşık birbuçuk yıl önce, tadilat nedeniyle apar topar terk eylediğimiz Atatürk Kültür Merkezi’nin içinde, Fadime Şahin’i unuttuğumuz aklınıza gelir miydi?
Hatırlıyor mısınız o sürme gözlü, makyajlı, kah ağlayan, kah gülen nazlı kızı? Hani pek çok canlı yayına konuk olduydu?… Tarikat ağlarına nasıl düştüğünü, şeyhlerin pençelerinde nasıl ufalandığını anlatıp, geleceğin parlak cumhuriyet bebelerine dersler verdiydi? Magazin basınını da epey oyalamıştı o zamanlar!
O, kızcağız uzun zamandır yok artık ortalarda! Ahı gitti, vahı bile kalmadı.
İddia ediyorum, açın Atatürk Kültür Merkezi’nin kilitlerini, “Vişne Bahçesi’nin içeride unutulan yaşlı uşağı Firs gibi, “beni burada unuttunuz” diye çıkacaktır Fadime.
Bu durumda Gönül Yazar, AKM’nin önüne dikilen canlı aracın içinden “Fadime’yi AKM’de bastılar” şarkısını esirgemez onun için.
Oysa ne kadar önemli bir misyon yüklenmişti Fadimecik.
Tarikatların gizli yüzünü ortaya çıkartacaktı, Türkiye Cumhuriyetini tarikatlardan kurtaracak, aydınlıklara kavuşturacaktı sözümona.
Balçiçek Pamir’in, Habertürk Gazetesi’nde birkaç ay önce ortaya çıkarttığı bir belgeden yola çıkarak yazıyorum:
Ergenekon davasında tanık olarak aranan Fadime Şahin’in nüfus kayıtları bile silinmiş. Yani, devlet kayıtlarına göre, “o” aslında hiç yaşamamış.
Peki, kim bu Fadime Şahin? Mağdurenin yazdığı otobiyografiyi buldum! Kitabın 89. sayfasına dayanarak,
“ Pendik yakınlarında firmanın sahibi beyle görüştüm. Ben, kapalı çalışmak zorunda olduğumu söyledim. Herhangi bir mahsuru olmadığını söyledi. Ben iş tecrübem olduğunu, bilgisayar, on parmak daktilo, ön muhasebe bilgisi bildiğimi, çok iyi derecede Almanca bildiğimi söyledim. İşveren beni uygun buldu . Siz bana güvendiniz. Ama işçileriniz nasıl dedim?. O tür konularda, hiç endişelenme. Bizim işçilerimiz çok namusludur. Zaten sizin de muhatap olacağınız bir durum yok. Hava kararmadan evinize gidersiniz dedi”
Ali Kalkancı’nın cinlerine çarpıldığı için sözkonusu işyerinde değil on parmak daktilo yazmak, tek satır bile karalayamayan, değil Almanca, dili tutulduğu için Türkçe bile konuşamayan, işyerinin sahibi ŞEKİB AVGADİÇ, çok önemli bir plastik tüccarı ve şu anda İstanbul 2010 Ajansı Yürütme Kurulu’nun başındaki şahıstır.
Bir plastik tüccarının koskoca bir sanat başkentini nasıl yürüteceğini merak ediyorsanız, en azından plastik sanatlarda başarılı olacağından kuşkunuz olmasın!
Fadime Şahin’e zamanında kucak açan hoşgörülü kişinin, bir dönem İGDAŞ yolsuzluğunda zamanın belediye başkanı Tayyip Erdoğan ile fatura yolsuzluğu konusunda hakkında ağır iddialar ortaya atılmış olması sadece küçük bir ayrıntıdır. Bu mesele zaman aşımı denen hoşgörülü kavram sayesinde unutulmuş , o köprülerin altından çok sular akmıştır.
( Belki de bazı İstanbullular son sel felaketinde bu suların altında kaldı, onu ben bilemem )
Kaldı ki, 2010 Yürütme Kurulu Ajansında görev almak için aranan şartlarda dürüstlük arka sıralarda gelmektedir. Örneğin, “Direktörler ve Yönetmenler” arasında yer alan bir beyefendinin bir kitap basım ihalesinde yolsuzluk yaptığı ortaya çıkmış, ajans kadrosundaki en az eğitimli sıfatıyla yer alan lise mezunu' olan hanımın ajans genel sekreteri ve yardımcısından daha fazla maaş aldığı ortaya çıkmıştır.
Şu an sadece ortadan kaybolmak değil, T.C kayıtlardan da silinen yani hiç yaşamamış olan Fadime, aynen Çehovien uşak Firs gibi, Türkiye’de yeni bir dönemin başlamasına, yeni bir liderin çıkmasına, yeni bir hükümetin kurulmasına, Bush’un bizlere yeni bir don biçmesine, Türkiye bundan böyle ılımlı islamı denesin demesine neden olmuştur.
Fadime kendisini feda ederek, belki derinlere inmiş ama sınıfsal anlamda yeniliklere imza atmıştır. Fadime, tarikatlarla savaşmış, sözümona sınıfsız bir toplum için mücadele etmiştir. Toplum, Erbakan’dan dan dan dan Tayip Erdoğan’a doğru toplumu yumuşak biçimde yavaş yavaş sindire sindire alıştıra alıştıra seve seve geçerken, Fadime bir piyon olarak kullanılmıştır. O, sınıfsız, şeyhsiz, müridsiz, tarikatsız örnek bir dünya hayaliyle haritadan silinirken Pendik’teki hoşgörülü plastik tüccarı patronu Şekib Avagdiç’i unutmamıştır. Avagdiç’i unutmayan başka bir kişi de Sayın Başbakan’dır. Ona armağanların en büyüğünü, İstanbul gibi bir metropolün Unesco’dan gelen trilyonlarının yönetimini vermiştir. Hem de yıllar önceki İGDAŞ yolsuzluğunu unutarak !
Ben nedense Fadime’nin Atatürk Kültür Merkezi restorasyonundan ya da kültür vadisinin derinlerinden bir yerden çıkacağından eminim. Çünkü bu kültür meselesi sanıldığından daha derin bir konu. Fadime, Ya A.K.M’de aksesuar olarak kullanıldı. Ya da bir operette sesi çıkmayan bir figürandı. Belki de A.K.M’nin K.M’si onun kod adıdır.
Hadi açın kültür merkezinin kapılarını, salıverin şu zavallı kızı.
Birkaç lokma yedikten ve kimliğini tekrar bulduktan sonra, anlatacaklarına siz de inanmayacaksınız.
Nedim Saban