25 Mayıs 2010 Salı

TÜRK OYUN YAZARI VE SOLCUSUNA

“Geçmiş olsun” dedi gülerek İçişleri Bakanı
Suratına baktım pis pis. Hiçbir karşılık vermedim.
Gazetecilere döndü:
“Şu pejmürde kılıklı adam , Halk Kurtuluş Ordusu’nun Kahramanıymış.”
“Beğenemedin mi? Tabi ki kahramanıyım. “
“Nereye gidiyordun?”
“Devrime.”
Haritayı gösteriyor duvarda. Sivası gösteriyor.
“Buradan mı gidiliyor devrime?”
“Senin kafan almaz böyle şeyleri.”
“Türkiye’de tek bir ordu vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusudur.”
“Onun için Demirel ve senin gibiler hemen istifayı bastınız.”
Sinirlendi.
Üzerine bir adım attım. Geriledi. Şaşırdı. Dehşetli bir panik havası içinde, elini sallayarak ve kekeleyerek:
“Gö-gö_götürün bunu” dedi!

Deniz Gezmiş, kıstırıldığında zamanın İçişleri Bakanı H.M’nin makamına götürülür. Bitkindir. Zor ayakta durmaktadır ama tarih, onun gazeteciler karşısında onurlu biçimde verdiği yanıtı yazar.

Che Guevera, kendisini kıstıran CİA ajanının yüzüne tükürmüştür. Ajan, hayat boyu ajan olarak kalmış, Che içinse nice şiirler, şarkılar bestelenmiş, o nice devrimlere ilham kaynağı olmuştur.

Deniz Gezmiş’in asılma emrini veren hakim A.E, yemeğinin nefes borusuna kaçması sonucunda ölüp gitti. Ne kadar küçük düşürücü bir ölüm şekli değil mi? Oysa, o çocuklara ölümlerden ölüm beğendiği zaman nasıl büyük görmüştür kimbilir kendisini ? Şimdi, 12 Eylül işkencecilerinin , darbecilerin yargı yolu açılmazsa, umarım modern dünyanın sunduğu aşağılayıcı ölümlerden biri çalar kapılarını! Mesela bir alışveriş merkezinde yürüyen merdivenlere takılıp düşerler, Marmaris’te bir teknenin pervanesine bir naylon torbanın kıçına takılırlar filan….

Filistin askısı, diz koparma aleti, parmak sıkıştırma aleti, penise elektrik vermek gibi işkence yöntemleri kimi aydınları korkutup, düşüncelerinden döndürebilir. Güngör Dilmen, Galileo Galile’nin yaşamını sorguladığı son oyununda, çağın acımasız işkencelerine dayanamayıp, insani zaaflarına yenilen aydınların anlayışla karşılanması gerektiği tezini ortaya atmaktadır. Herkesin idam sehpasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan kadar korkusuz olabileceğini düşünmek hayalcilik olur! İnsani zaafları hoş görmek, ölüm karşısındaki suskunluğu anlayışla karşılamak mümkün. Ben üzerlerinde hiç baskı yokken, salt çıkarları uğruna, devrimci ruha ihanet edenlerin, arkadaşlarını satanların, yüzüne tez elden tükürülmesi gerektiğine inanıyorum sadece.

Elbette herkesin sol görüşleri benimsemesini bekleyemezsiniz ama en azından kendi kurulu düzenlerinde haksızlıklara karşı koyacaklarını beklemek doğaldır. İşte bu kişiler, kahramandırlar. Son yıllarda, tiyatromuzdan neden iyi oyunlar çıkmadığını sorarsanız, heyecan verici, yazılası devrimci kahramanların sesine kulak vermediğimiz, onları bulmak için yeterince çaba harcamadığımız için olabilir.

17 Mayıs tarihinde Hürriyet’te Ezgi Başaran, “Devlete 5.2 milyon dolar kazandırdı, işsiz kaldı” başlığıyla çok çarpıcı bir röportaja imza attı. Veysi Mungan, üst düzey yönetici olduğu ilaç firmasının devleti dolandırmasını içine sindiremeyerek devlete ihbar eder ve doğal olarak işini kaybeder. Bu kişi, artık persona non grata ilan edilmiş, sağlık sektöründen dışlanmış, devletin müfettişlerinden ödüllendirilmek yerine “yeter bu kadar” diye yıldırılmış, havaalanlarında eski arkadaşları ile karşılaştığında göz göze gelmemeye dikkat eder olmuştur.

Ey oyun yazarı, işte Veysi Mungan, artık yazılası bir oyun kahramanıdır.

Ey Türk Solcusu, nice köyde, kentte, şirkette belki alışılagelmiş sol jargona hiç uymayan Mungan gibi devrimciler tarih yazmakta, Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı savaşmaka, kimi zaman kazanmakta, kimi zaman soluksuz kalmaktadırlar. Onların günlük politikanın ayak oyunları içinde elenmelerine göz yummayın, onların birer oyun kahramanına, roman kişisine dönüşmesine öncülük edin. Bunu yapın ki, bu topraklarda da güzel şeyler olduğunu, geleceğin yazgısının sadece CHP kongresinde olmadığını anlayalım.

Son sözüm CHP’li gençlere… Deniz Baykal’ı doğal lider olarak benimsemiş olabilirsiniz, saygı duyarım. Ancak Denizler ölmez diye, bir yanı Deniz gezmiş, öte yanı Deniz Baykal tişörtü giyerek Ankaralarda dolaşmak son derece avam bir davranış. Kaldı ki, 7 Mayıs’ta kaset gerginliği nedeniyle İstanbul’da Deniz Gezmiş’i anma konferansını iptal etmenizi çok ayıpladım. Gürsel Tekin gibi kişilikli bir il başkanınız var, kaldı ki Deniz Baykal da gençliğinde böyle bir faaliyetin iptal edilmesini istemezdi kuşkusuz. Gençseniz, solun başkanlar, genel sekreterler, pm meclisleriyle filan zafer kazanamayacağını bilmelisiniz. Solun ileride oyun kahramanları olabilecek kişilere ihtiyacı var. Korkusuz olun. Yaşamınızda bir şey yapmasanız bile, hiç değilse ölümünüz nefes borunuza yemek kaçarak olmasın!