12 Haziran gecesi Türkiye’nin seçim sonuçları nasıl çok kısa sürede belli olduysa, bu yazının da amacı çok kısa ve net: Tiyatro yapmalıyız !
Tiyatro yapmak için çok açık bir çağrı veya geleceğe dair aydınlık bir umut olmasa da, asıl şimdi tiyatro yapma zamanıdır!
Hatta güçleri birleştirme zamanıdır…
Dikkat ediniz, kimilerinin iddia ettiği gibi, pek az izlendiği iddia edilen tiyatro sanatımızun , kitleler üzerindeki etkisinden fazlasıyla korkulmaktadır. “Vatan Yahut Silistre” oyununun ilk gecesinden sonra, Abdülaziz'in ın kellesini isteyerek halkı sokağa dökecek kadar “tehlikeli” olan sanatımızı asıl şimdi, hem de en iyi biçimde icra etme zamanıdır!
Dizi yıldızları televizyondaki başarılarını perçinlemek, kazançlarını ve gündemdeki yerlerini daim kılmak için tiyatroyu yem malzemesi olarak kullanarak magazin malzemesi haline getirip “ucuzlaştırma” yoluna gitseler, tiyatroya hiç yolu düşmeyenler tam seçim arefelerinde bir oyunu “ayıp”, “müstehcen”, “gayrimeşru” bularak sanatımızın önüne gereksiz, yoz, çiklet gibi tartışmalar çıkarsalar da çağlar boyunca ayakta kalan tiyatro sanatı, her şeye direnecektir! Yeter ki 12 Haziran gecesinde seçim sonuçlarını izleyip “erkenden yatağa düşmeyenler”, 13 Haziran’dan sonra başlayan çekişmelere yenilmeyenler tiyatro yaparak ayakta durabilsinler!
Yıllar önce özel tiyatro yöneticileri ve azımsanmayacak sayıda seçkin oyuncuyla, tiyatro sponsorlarına vergi kolaylığı tanınması için dönemin başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz’ı ziyaret ettiğimizde, “Anadolu’da halk bizden tiyatro talep etmiyor” yanıtını alınca çok şaşırmış, “fuzuli işler” yapan kişiler olup olmadığımızı sorgulayarak dağılmıştık.
“Fuzuli işler” yapıyor olsaydık oyunlar yasaklanmaz, tiyatro sanatçıları hakkında davalar açılmaz, ( bu arada Sayın Başbakanımız yeni bir dönemin başlangıcında helallik isteyerek pek çok davayı geri çekmiş, ancak Müjdat Gezen’e açtığı hakaret davasına devam etme kararı almış, öte yandan kendisine sahnede “ İşportacı Tayyip” diyen Beyoğlu Kumpanyaya karşı açtığı hakaret davasını kaybetmiştir) , tiyatrolarımız yıkılmaz, ödenekli tiyatrolarımızın işlevi sorgulanmazdı.
Cumhuriyet Halk Parti’li olmadığım halde, 12 Haziran gecesinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin ağır bir yenilgiye uğradığına inanmıyorum, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni sol söylemine katılmakla beraber, bunu kısmen yanlış insanlarla gerçekleştirme hayaline kapıldığını i düşünüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin son yıllarındaki kaderinde ne yazık ki partizanlık, hizipçilik ve daha da kötüsü küçük hesapların güdümünde toprakçılık var, devam ediyor. Herkesin memleketindekini kayırdığı bir oluşumda, ne yazık ki, sanatın filizlenmesi, sanatçıya hak ettiği değerin verilmesi beklenemezdi. Partinin köklü bir kültür politikası olmaması ve seçimden önce kültür/sanatın alelacele bir beyanname ile geçiştirilmesi de bunun acı bir göstergesi.
Öte yandan, bağımsız blok adaylarının BDP’de grup oluşturduktan sonra, Kürt milliyetçiliğinin tuzağına düşmemeleri halinde, (çünkü sanat hiçbir şovenist düşüncenin kalıplarına sığdıralamaz) meclise sanat adına yeni bir söylem getireceklerine inanıyorum.
CHP, belki yine makus kaderine yenilerek iç çalkantılarla süre kaybedecek.
Tiyatronun ise günlük politika kulvarının içinde duralamadan yoluna devam etmesi gerekiyor!
AKP’li belediyeler ciddi bir kültür sanat politikasıyla tiyatro salonları açar, buralarda yoğun tiyatro faaliyetleri gerçekleştirirken , Cumhuriyet Halk Parti’li belediyeler vizyonsuz başkanları nedeniyle sanatçılara destek olacaklarına, köstek oluyorlar, sanatın önüne set çekiyorlar.
Ancak, tiyatro yılmadan devam etmeli!
Tiyatronun şu dönemde düşeceği iki tuzak vardır: Birincisi otosansür!
Nasılsa “yasaklarlar”, “yıldırırlar” korkusuyla, sanatçının doğmayan düşünceleri beyninde öldürerek, , seyircinin duymak istediği gerçekleri dillendirememesi en kötüsü olur!
Öte yandan, tiyatronun küskün bir çocuk edasıyla kendi içine dönmesi de başka bir tehlikedir. Çok savunduğumuz alternatif tiyatro düşüncesi şahlanmışken,1.ve 2. Dünya Savaşı sonralarında görüldüğü gibi, minik mekanlarda sadece birbilerinin dilinden anlayan arkadaşlara hitap eden absürd oyunların oluşumu “tiyatronun kitleselleşmesinin” önünü keser. Sakın küçük mekanlardan büyük düşünceler çıkmaz ya da saçma oyunlardan akıllı fikirler bulunmaz dediğim sanılmasın, ancak tiyatro sanatçısı sandıkta attığı oyun parlamentoya yansımasını izleyen seçmen gibi içine döner ve sadece “azla yetinirse”, bir gün memlekette tiyatro talep edilmeyen bir hale dönüşebilir.
Öte yandan, sanatımızı kitleselleştireceğiz, mutlaka yoğunluklu biçimde talep gören hale getireceğiz derken, 21. Yüzyıl insanının beğenilerini göz ardı eder ve kalite sınırını tutturamazsak, salt tiyatroda değil, bizi yönetenlerden yönetmeye talip olanlara, medyada yönlendirenlerden yönlendirmeye talip olanlara kadar kalite yoksunu bir kuşağın yaratılmasının önüne geçememiş oluruz.
Unutmayalım: iyi bir tiyatro oyunu bir kişinin beğenisini, öngörüsünü değiştirse ve o bir kişi insanlığa yararlı olabilecek bir vizyonla öne çıkabilse bile, bu bir kazançtır.
İşte bunun için: her ahval ve şeraitte tiyatro, çok tiyatro, çok iyi tiyatro yapmalıyız!