7 Ocak 2012 Cumartesi

YILIN ERKEK OYUNCUSU: USHAN ÇAKIR

Bu yazıyı genç ve değerli bir oyuncuyu yıpratmak için değil, aksine onu korumak için yazıyorum.

Geçtiğimiz hafta düzenlenen Tiyatro Dergisi’nin ödül töreni gerçekten çok titizce hazırlanmıştı, üstelik jüri üyeleri daha önceden alışık olmadığımız bir açıklıkla, oylarını ekrandan şeffaf biçimde dile getiriyorlardı. Bu sistem bazılarınca her ne kadar “at mı koşuşturuyoruz” tarzında eleştirildiyse de, gerekçeli kararlar dergide de yayınlanacağı için, her şeyin gizli, kapaklı yapıldığı bir ortamda bana çok doğru geldi. Bu arada sahneye davet edilen ve genellikle şaşkın gestuslar yapan noterleri görmekten de kurtulmuş olduk. Enver Aysever de samimi sunumuyla geceye renk kattı. Ödülden sonra içki içmek isteyenler, gezegendeki ilk uygulamayla sponsor otele kadar yürümek durumunda kaldılar, böylece modern Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’ndaki alkol yasağını delmemiş oldular..

Twitter aracılığıyla ödül alanları paylaştım, özellikle Berkun Oya’ya verilen ödülden ne kadar mutluluk duyduğumu yazdım. Tabi, gazeteler bunu değil de, Ushan Çakır için yazdığım “dayakla gündeme gelen biri yılın erkeği seçilse de, yılın erkek oyuncusu seçilmesi etik değil”

sözlerimi, hem de “dayakçı oyuncuya ödül” manşetiyle taşındı.

Böylece “dinci” gibi tuhaf bir tanımlamadan sonra “dayakçı” da Türkçe’de jargon olmuş oldu.Oysa bir insanı bir tek kelimeyle sıfatlandırmak çirkin!

Törenden sonra William Boroughs’un karısını öldürdüğü halde, büyük yazar olduğu konusunda beni ikna etmeye çalışanlardan tutun, “çocuğu hayat boyu cezalandıralım mı” diyenler, “mesleğine ödül verilir kişiliğine değil” diye görüş bildirenlerin sayısı, “kadına şiddet bağışlanamaz” diyenlerinkini fazlasıyla geçti. İşin tuhafı, genç kızlardan “dayak atsa da ona hayranız”diye mailler geldi Aynı hafta Behzat Ç’yi bir alışveriş merkezinde gören bir hanım, “bana da televizyondaki gibi küfür et” dediği için buna da şaşırmadım.

Ushan Çakır, genç kuşakta hayran olduğum oyunculardan biri. Üstelik ödül aldığı tiyatroyu ne kadar çok önemsediğimi defalarca yazdım. Onun ömür boyu işsiz kalmasını istemek, ölüm fermanını yazmak olur. Ama, kameralara yansıyan boğazlama görüntüleri, ne yazık ki bu yıl oyunculuğunun önüne geçti. Devam eden davada cezasını hukuk verir belki ama ödüllendirilmesi hakikaten çok tuhaf. Hele hele olayın mağduru Ezgi Aşaroğlu da cezalandırılarak, işten atılmışken!

Siz evde kocasından dayak yediği yüzündeki morluklardan belli olan bankanın çaycısını işsiz bırakabilir misiniz? Bu, insanlığa sığar mı?

Ushan iyi oyunculuğuyla ödüllendirilirken, Ezgi de diziden kovularak iyi oyunculuğuna rağmen cezalandırıldı. Kimse onu bağrına basmadı, ödül filan da vermedi.

Üstelik, mesele sette, yani iş ortamında yaşanmış.

Evde şiddeti polise haber verdiğinizde “ karı koca arasına girme” lafını duyup, komşunuzun komaya girmesine göz yummak zorunda kalsanız bile, en basitinden iş ahlakı denilen bir şey var.

Aktör sete zamanında gelir, rolünü çalışıp gelir ve sette kadın boğazlamaz! Böyle bir durumda, otobüste sarmaş dolaş oturan çifti indiren şoför bey (!)’e kızma hakkımız olur mu? Adam kaza mı yapmış, yaya mı çarpmış?.Maşallah iyi şoför, mesleğini iyi yapıyor, kimseye çarpmıyor, sadece işine gelmeyenlere “çarpıyor” .

İnsan, mesleğine kişiliğini evde bırakarak mı soyunur? Özellikle sanat insanlarının iç içe geçmiş sanatçı kimliği ile kişiliği birbirinden bu kadar kolay ayırd edilebilir mi? Çocuk istismarcısı Polanski’ye büyük sinemacı demeyin lütfen! Çocuğu istismar etmese çok daha büyük olurdu deyin. İnanın, onu sanatında da frenleyen bir şeyler vardır.

Kaldı ki, günümüzde televizyonda da, tiyatroda da “aman daha az iyi oyuncu olsun, iyi insan olsun” görüşü hakim.

Suçlu hapisten çıktığında, “onu topluma kazandırmak gerek, yoksa yine aynı yola düşer” diyenlere sonuna kadar katılırım. Ushan, iyi tiyatro yaparak, belki rehabilite olacak, yaptığı hatadan dönecek… Onu yalnız bırakmak değil, aksine rehabilite etmek insanlık görevi!Ancak bu sürece psikologlar, sosyal yardım uzmanları yardım eder, jüriler değil.

Peki bu başarılı genci hayat boyu cezalandırmak mı gerek?

Yine bu sütunlardan yayınlanan bir yazımda, bir kıskançlık krizi sonucu karısını öldürüp, hapis cezası da çekmiş olan Bertrand Cantat adlı büyük müzisyenin, bestelerini seslendirmek için, duyarlı seyircinin baskısıyla Avignon Tiyatro Festivali’ne ,hatta Kanada prömiyerine katılmasına bile izin verilmediğini, aktivistlerin şiddete şiddetle cevap vererek, evini bile yaktıklarını yazmıştım.

Şimdi çok “masum” bir toplummuşuz gibi, magazin muhabirlerine rest çektiği için yerlerde sürüklenen Timuçin Esen’i, suçsuzken toplum önünde küçük düşürmeye, ona haber ambargosu koymaya sessiz kalacağız , öte yandan şiddetle öne çıkan birine “baskı yapmayalım” mı diyeceğiz?

Ushan’ı anlamasak da, kazanmaya çalışalım, onu hep alkışlayalım ama en azından olay bu kadar tazeyken ödüllendirerek, topluma alttan alta “dayak atsan da büyük adam olabilirsin” mesajını salgılamayalım.

Sanatçı, toplumun önünde giden kişidir. Topluma örnek olmak, içki içmemek, serserilik yapmamak, aşk yaşamamak, kıskanlık krizine kapılmamak gibi sığ şeyler değil tabi. Sadece çağa tanıklık etmek!

Kusura bakmayın ama öğrencilerin hapislerde çürüdüğü, genç Kürt çocuklarının yanlışlıkla (!) öldüğü, 14 yaşındaki gelinlerin ağalara peşkeş çekildiği bir çağda, genç bir sanatçının da sadece “rol oynamak” değil “toplumda iyi bir rol oynamak” gibi bir sorumluluğu olduğunu savunmayı görev bilirim.