Şehir Tiyatroları’na tepeden inen yönetmelik kurum
sanatçılarının haklı protestolarına neden olurken, Devlet Tiyatrosu cephesinde
müthiş bir sessizlik hakim.Tehlikeyi görmezden gelmek değil bu, aksine tehlike
çanlarının sesini duyup, acı gerçeği kendinden bile saklayarak, kötü günlerin hiç gelmeyeceğini
varsaymak!
Bu kurumun sanatçıları Atatürk Kültür Merkezi kapatıldığı
zaman bile suskun kalmıştı, konuşmak
onların genlerinde yok deseniz, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu dönüştürüldüğünde Şehir Tiyatrosu
Sanatçıları da sessizdi ama bugün ortalıktalar! Türk Hava Yolları çalışanlarına
indirilen ağır yumruktan sonra sindiler diye
düşünseniz yönetmelik değişikliği
aylardır konuşuluyor, bu korku yeni olamaz.
Bekle gör politikası var…. Sanki bekleyince gördüklerimiz
çok parlakmış gibi!
Zaten şimdilerden kulislerde
saygın sanatçıların bile, “daha
iyisi gelecek” dedikleri söyleniyor. İşçiler, memurlar, doktorlar, avukatlar, öğretmenler, eczacılar sokaktayken,
sanatçıların tatilde olması pek ilginç. Hükümete sonsuz güvenleri varsa ne
güzel, komşuda pişer bize de düşer diyorlarsa, ne ayıp.
Bazı arkadaşlarım, “ şunun şurasına emekliliğime zaten altı
ay kaldı” diyerek şafak sayıyorlar.
Mesele sen değilsin ki a hıyar, senden sonra gelecek olanlar…
Diyarbakır’da hayatını tehlikeye atarak perde açanlar,
Sivas’ta sanatçı oldukları için kiralık ev bulamayanlar, Van’da çocuk tiyatrosu festivali yapan kahramanlar, Trabzon’da
gece gündüz prova yapanlar, İzmir’de, Bursa’da salt keşfedilme derdiyle de
olsa, belki torpil bulup İstanbul’a
tayin olan meslektaşlarına gönül koyan, ama her şeye rağmen sahneye
çıkanlar…
Devlet Tiyatrosu’nun yönetmeliğinin eskidiği uzun süredir
konuşuluyordu, Kültür Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelik bu kurumları sadece
basamak olarak kullanan ama o basamağı çıktıktan sonra da bu kez yükseldiği
yeri pek beğenen küçük bir azınlık karşısında belki iyi çözümler sunacak, ancak
ben bu sessizliği hiç hayra yormuyorum.
Radikal’de Ömer Erbil birkaç hafta önce çok önemli bir kapatma
haberine imza attı. .
Gerçi Başbakanlık bunu yalanladı, yönetmelik değişikliği
hakkında yetkinin Kültür Bakanlığı’na verildiğini filan söyledi, ama geçmiş
deneyimlerim bende güven değil, sadece şüphe bıraktı.Kültür Bakanı Kars’taki heykeller konusunda da teminat vermiş,
başbakan ucube sözünü adeta inadına kullanarak, heykeli parçalatmıştı. Geçen
hafta da Çamlıca’nın en tepesine, tüm İstanbul’dan görülen bir cami
yapılacağını söyledi başbakan, bu sefer de Kültür Bakanı, “yok öyle bir şey
dedi”! Bir vatandaş olarak, tiyatro
konusunda da aynı durumu yaşayacağımızdan korkarım..
Mustafa Mutlu geçenlerde, sanatçıların önde giden olmak
yerine, her şeye sessiz kaldıklarını yazdı, çok haksız da sayılmazdı . Devlet Tiyatrosu
sanatçıları da önden gidecektir kuşkusuz, ancak her şeyin daha iyi olacağını
sanıyorlarsa, aptallıkta önde gideceklerdir!
Performans sisteminin sağlığımıza açtığı yaralar ortada. Bazı hekimler, sırf daha çok para almak için
adam keser hale geldiler. Bu kıyıma
sessiz kalanlar da parasız kalıyor. Şimdi, bu uygulama ortadayken, sanatçıyı
parça başına para ödemek hangi aklın ürünü? Adam Hamlet’i oynamış, arkadaşı ise
üç adet dandik oyunda oynar gibi yapmış, şimdi Hamlet mi daha çok para alacak,
üç oyunda görünen mi?
Cumhuriyet Gazetesi, Devlet Tiyatrosu için tasarlanan yönetmeliği ele geçirmiş, bu hafta yayınladı. .
Yönetmelikte, sanatçıların bir an önce
gimesi isteği hakim! Öğretmen istemeyen bir eğitim sistemi olabilir
mi, sanatçısız tiyatro nasıl olur?
Dizilerde oynayanların gelirlerinin %30’unu kuruma vermesi
gibi, abuk sabuk bir madde de var bu
yönetmelikte . Adamlar zaten aldıkları
ücret üzerinden stopaj ve vergi veriyorlar. Bu %30 neyin nesi? Profesör, özel
muayene ücretinin %30’unu Çapa Tıp Fakültesine mi bağışlıyor Allah aşkına?
Kaldı ki her şeyi yapan yapım şirketlerinin bu ücretleri
düşük göstermesi, masraf göstermek için
naylon fatura almaları gibi hinlikler ve cinliklerin de önünü açar bu uygulama… İki dizide gördüğü bir İstanbul ya da Ankara oyuncusuna bakıp,
herkesin böyle bir kazanç sağladığını düşünmek, kamuoyunu yanıltmak ne acı! Kaldı
ki, dizilerdeki kazanç haksız bir kazanç değil ki! İnsan üstü bir emek hakim.
Dizi yüzünden oyun kabul etmeyen küçü bir azınlığı
hedefleyerek emekçi bir çoğunluğu yaralamak içler acısı bir durum! Oyuncular Sendikası’nın son derece doğru bir
söylemle geliştirdiği, “oyuncu da emekçidir” görüşünün kabul görmesi çok
önemli.. Magazin programlarındaki oyuncu imajının yıkılması , çok önemli!
Oyuncu emekçidir ve bir ülkede emeğin yolları tıkanırsa,
oyuncunun hayat damarları kesilir.
Gazetecileri, öğrencileri, siyasetçilerinin kodese tıkıldığı bir memlekette,
oyuncudan %30 pay almanıza gerek bile kalmaz. Mutsuzların ülkesinde mutlu biçimde
üretemeyen insanın zaten %99’unu ele geçirmişsiniz demektir.