1 Ağustos 2010 Pazar

EY KÜLTÜR BAKANLIĞI TİTRE VE KENDİNE DÖN

27 Haziran’da bu köşede “Özel Teatrolara Devlet İanesi” adlı bir yazı yazmış, özel tiyatrolarımıza 8 milyar ile 72 milyar arasında değişen ve bence köklü sanat kurumları için küçültücü olan devlet ianelerinin kaldırılmasını önermiştim.
Ardından Parkan Özturan, ödenekli tiyatroların satılan her bilette koltuk başına 75 lira zarar ettiğini yazmış. 8 liraya oyun izleyen bir seyircinin devlete maliyeti 83 lira.
Özel tiyatrolar olarak, bizler de, sanatımızı yaygınlaştırmak adına, “bilet fiyatlarımızı ödenekli tiyatrolarla aynı fiyatlara düşürelim, aradaki farkı devlet bize ödesin” önerim oldukça yankı buldu.
Ancak, ben yine de aşağıdaki yeni önerimin pek gerçekçi olmamakla beraber daha da çok yankılanacağına inanıyorum:
Eğer, büyüklerimiz özel tiyatro biletlerinin 8 lira olması ve aradaki farkın devlet tarafından karşılanmasını bürokratik olarak çözümleyemiyorlarsa,
Ankara Hilton’un Havuzbaşı’nda büyük bir kokteyl versinler özel tiyatrolara
Ayrılan 3 milyar ödenekle, tüm ödenekli tiyatrolara ayrılan ödeneği bu havuza atsınlar , sonra
her tiyatronun seyirci sayısını da bu havuza atılsın. (Al sanailköğretim seviyesinde bir havuz problemi)
Örneğin AST’ın 1, Tiyatro İstanbul’un 2, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun 2, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun 3, İzmir Devlet Tiyatrosu’nun 1, Antalya ve Konya Devlet Tiyatrosu’nun 0.5 oranında seyircisi çıkıyorsa, havuzdan çıkan ödeneği böyle bölüştürün.
Bu durumda sözgelimi İstanbul DT’nin kasasına 150, Antalya’nın kasasına 25 lira gireceği için, doğal olarak ya Antalya DT kadrosundaki fazlalıkları eleyecek , ya prodüksiyon niceliğini azaltacak, ya da prodüksiyonları sahnelerken izleyicinin beğenisini göz önüne alarak, kendisini seyirciye endeksli “tutan” oyunlar hazırlamak zorunda hisederek, prodüksiyon “niteliğini” arttıracaktır.
Ödenekli tiyatroların işlevi tabi ki sanat kalitesini yükseltmektir, ancak örneklemek gerekirse, geçtiğimiz yıl İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yeni genel sanat yönetmeninin uyguladığı politika tamamen yanlıştır. Ayşenil Şamlıoğlu, kurum içinde huzursuzluk çıkmaması için pekçok kişiye mavi boncuk dağıtarak, 35 prodüksiyon asmış ve sanırım bu özelliğiyle bir dünya rekoru kırmıştır.
( Taş patlasa 8/10 10 yeni prodüksiyonla perde kapatan Royal Shakespeare Theatre ve Comedie Francaise, 4 yeni oyun sahneleyen Lincoln Center Theatre herhalde kıskançlık içindedir)
Şehir Tiyatroları’nın atölyeleri 35 oyunun dekor, kostümünü hazırlayacak altyapıya sahip olmadığı için, prodüksiyonlar dışarıya ihale edilmiştir. Üstüne üstlük, bunca yeni oyuna karşın, seyirci sayısı ve beğenisi göz önüne alınarak, tiyatronun parlak bir sezon geçirdiğini söylemeye bin şahit ister.
Oysa, havuzbaşında seyirciye endeksli yapılacak bir yeniden bütçelendirme çalışmasıyla, en azından bu tip kurumlara 35 yerine “az olsun ama iyi olsun” türünde bir salvo verilmesi pek yararlı olurdu! Ayşenil Şamlıoğlu’ndan tabi ki, seyirci çekmek için yönettiği dillere destan roman müzikali “Bana Mastikayı Çalsana ” kalitesinde (!) oyunlar beklemiyoruz, ancak zekası ve yaratıcı gücüyle, tabi ki yukarıda önerdiğim havuzdan fırlayacak bütçesinin de sınırlandırmalarıyla en iyi ve en halka hitap eden repertuarı oluşturabileceğinden eminim!
Bu sütunda eski Kültür Bakanı İstemihan Talay’la akrabalık ilişkisine dayanarak devlet yardımı ianesindeki tüm standartların kaldırılmasını başaran Ekin Tiyatrosu’nu eleştirmemin ardından Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatro başvurularında artık belli başlı standartlar gözetmesini sevinçle karşıladım.


Ancak, meslektaşlarımı, tiyatrolarının vergi borcu olmasının başvuruya engel olmadığını, sadece vergi durumunu belgelendirmeleri gerekliliğinde uyarmak isterim. Öte yandan, tiyatrolardan kdv, stopaj, gelir vergisi gibi diğer vergilerin kaldırılmasının, devletin tiyatroya dağıtacağı üç beş kuruştan çok daha etkin olacağının, ancak devlet babanın tiyatrocuların zincirlerini bu kadar ucuza bırakmayacağını, tiyatrocuları besleyen, gerektiğinde sansürleyen, patronajından bu kadar ucuza sıyrılmayacağını düşünmek gerekir.
Yıllardır tiyatrolarımıza para dağıtan komisyon üyelerinin oyunlarımızı seyretmediği, bu kişilerin bir çoğunun komisyonda bir dönem sadece Ankara Ekin Tiyatrosu’nun önerisiyle(!) bulundukları pek aşikardır.
Bakanlar değişir, komisyonlar niye değişmez? Çünkü, bu asırlık komisyon, oyunları izlemediği, tiyatroların ne yaptıklarını bile bilmedikleri halde, herkese mavi boncuk dağıtmıştır. Çok fazla çatlak ses çıkmadığı için, kurulu düzenin devam etmesine karar verilmiştir.
Pekçok konuda, bazen gereksiz bültenler de yayınlayabilen Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türk Tiyatrosu’nun kaderini değiştiren bu meselede niye sessiz kalır ki? Neden tiyatro sanatının gelişim toplantılarına tiyatro izleyen eleştirmenler, ödül jürileri davet edilmez? Biz beş kişiyiz birbirimizi biliriz mantığıyla devletin 3 milyar ianesini üleştirip, haksızlıklara sessiz kalmak, tiyatro sanatımızı 8 milyar ile 72 milyar arasında değişen paralara satmak bizlere yaraşır mı?
Mesleki onurumuzun, ifade özgürlüğümüzün, zincirlerimizden arınmamızın bedelinin bu kadar ucuz olamayacağını bizi alkışlayanlara anlatmamız, onlara hesap vermemiz gerekmiyor mu?

Bu yazı yazarın Birgün Gazetesi'ndeki köşesinde 1 Ağustos'ta yayınlanmıştır.