13 Mayıs 2012 Pazar

KAÇ YANLIIŞ KAÇ DOĞRUYU GÖTÜRÜR?


Lise yıllarımda  sınıfın en kötü öğrencisiydim. Ancak  bütünleme  sınavlarından yırtmayı başarır , hiç sınıfta kalmazdım. Tembelliğin  bir bedeli vardı…Tembel olmak  ek olarak aklıllı olmayı gerektirirdi çünkü…

Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü sınav sisteminin inceliklerini  keşfetmiş,   sözgelimi 20 konuya çalışıp, 20 sorudan 15 yanlış yaptığınızda sınavı 2 adet doğruyla bitireceğinize, sadece  5 konuya çalışıp 4 doğruyla bitirerek yırtmanın daha az yorucu olduğunun ayırdına varmıştım.

Şu dönemde hepimiz aynı riski taşıyoruz… Neredeyse bir yanlışın üç/beşi doğruyu götürdüğü bir dönemde aydınların kafa karışıklıkları son derece tehlikeli olabilir. Ağır bir dezenformasyon sürecinde, tarihteki yrıntılar da çarpıtılınca, ortaya karanlık  bir tablo çıkıyor…

Bugünün sosyalistlerine hemen darbeci yaftası yapıştırmak için sırada bekleyen bir kitle  var…Sol, iç hesaplaşmasını ivedilikle tamamlamazsa, Deniz Gezmiş’lerin sadece “kemalizme” kilitlendiği, 1 Mayıs’larda kardeşin kardeşi vurduğunun söylendiği  komplo teorilerine mahkum edilerek, baskıcı rejimlerin tarihteki yerlerinin sağlamlaşmasına olanak tanıyacaktır..

Bir yanlış birkaç doğruyu bile götürecektir..

Bu anlamdaki bazı riskli soruları peşinen yanıtlayayım ki,  Mayıs 2012’de konuşulanlardan geriye  en azından birkaç doğru kalsın.


Başbakan’dan tiyatroculara yarım porsiyon aydın benzetmesi:

Başbakan’ın, tiyatroculara Cem Karaca’nın sözleriyle  yaptığı  bu benzetme yersizdir. Bu ülkenin tiyatrocularının büyük bir çoğunluğu aydın olma derdinde olmamışlardır.  Politik düşünce üretmedikleri gibi, ülkenin aydınlarının da yanında olmamışlar, politize olmayarak yılanı deliğinden çıkartmayacaklarını sanmışlardır.  Susmanın, kabullenmek olduğunu anlamamışlardır. …

( Kaldı ki bence her oyuncunun aydın olmasını beklemek yanlıştır. Oyunculuk bir meslek dalıdır. Oyunculuk mesleğinin  etiğini uygulayıp, pekala aydın olmadan da  iyi oyuncu olunabilir.)



Başbakan’dan tiyatroculara aydın diktası suçlaması:

Aydın ile diktatörün yan yana  en son gelebilecek iki sözcük olduğunu düşünerek, zaten tiyatrocuların büyük kısmının  aydın olma telaşında olmadığını  da göz önüne alırsak, bu tez kendi kendine çürümüş olacak….

Ancak gerek Kürt Açılımı, gerek referandum sırasında, aydınların ellerini taşın atına koymadığından yakınan bir başbakan vardı…Şimdi aynı başbakan aydın diktasından söz ediyor.Dilediği zaman  aydınlara çağrı yaparak kullanan, işi bittiği zaman onları hedef gösteren biriyle karşı karşıyayız.



Başbakan’dan tiyatroculara istedikleri oyunları oynuyorlar suçlaması:

Bu ülkenin ödenekli tiyatro sanatçıları, genellikle repertuara alınan oyunlarda, kendilerine reva görülen ve panoya asılan distribüsyonlardaki rolleri oynadılar.   “Benim canım bu yıl Hamlet oynamak istiyor” diyecek lükse sahip olmadıkları gibi, bazen dünyalarının uyuşmadığı yönetmenlerin projelerinde ,rollerinin haklarını vermeye çalıştılar…

Ödenekli tiyatrolar repertuar politikalarında denge sağlamak için kimi zaman çok kötü oyunlarda oynattı oyuncularını…




Başbakan’dan sanat pahalıdır savunması:

Devlet tiyatrosunun 4 milyon TL  gelirine rağmen 140 milyon TL gideri olduğunu söyleyerek  işi bakkal hesabına indirgemek, Şehir Tiyatroları’nda 8 TL’ye satılan bir koltuğun 120 TL’ye mal olduğunun altını çizerek, toplamı 100 milyon doları bile bulmayan bir bütçe açığını genç kuşakların geleceği için lüks olarak nitelendirmek, popülist söyleme bile yaraşmaz.… Çünkü o popülasyon, batık işadamlarına, medya patronlarına , diyanet kurumları, silahlı kuvvetlere ne büyük  paralar akıtıldığını  çok iyi bilir.  

Kaldı ki, neoliberal bir söylemde sanata para ayrılmamasını buyuran hükümet , geçtiğimiz hafta İstanbul Belediyesi’nin üstelik kendi sanatçılarına  ihale ettiği 3 oyuna 3 milyon aktarmıştır.

Bu ülkenin 100’e yakın özel tiyatrosuna 3 milyon  yardım edilmezken , küçük bir grubun devleti hoş beş edecek birkaç piyesine 3 milyon ayırabilecek kadar gönlü zengin bir devletin, sanat pahalıdır söylemi de doğru değildir tabi…



Ben başbakanın tiyatroculara öfkesinin ardında hem belediye başkanı olduğu yıllarda Şehir Tiyatrosu’na yeterince diş geçirememiş  olması, hem de sözgelimi Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkamayarak, yeni Taksim projesini gerçekleştirememiş olmasının yattığını sanıyorum.

Oysa başbakan AKM konusunda tiyatroculara kızacağı yerde, onarım için 30 milyon alıp, binayı çürüten Kültür Ajansı’ndaki dostlarına kızmalıdır bence…

Ne yazık ki hükmedenin söyleminde çok yanlış var… Keşke bir o kadar doğru da olsa, en azından devletin sanatla maçı 0/0 bitebilseydi!

Bundan sonra aydınlar ve sanat insanları çok dikkatli olmalı çünkü onların yapacakları en ufak  bir hata yüzlerce doğruyu götürür!



Gelin haftaya kadar sus pus olmuş yetmez ama evetçilerin, Yılmaz Erdoğan gibi yetenekli insanların, düzene çanak tutan komedyenlerin, Muhsin Kızılkaya gibi Kürt aydınlarının olası yanlışlarının kaç doğruyu götürebileceğini düşüne duralım!