Bu sezon neleri izleyeceğiz?
Çocukluğumun en heyecanlı günleri Milliyet Sanat, Gösteri
Dergisi’nin Eylül sayılarındaki yeni oyun haberlerini beklemekle geçerdi… Bir
de mekanı cennet olsun, Hayat Dergisi ya da Tercüman Gazetesi’nde Kami
Suveren’in sezonla ilgili yazıları olurdu…
Ben mi yaşlandım, dergiler tiyatro ön haberleriyle
ilgilenmez mi oldular bilmem, ama kaybettim bu heyecanımı artık.
Milliyet Sanat kabuk değiştirdiği ilk yıllarda tiyatro
sezonuyla ilgili ön yazıları es geçti,
memlekette kıyamet mi koptu, yoo, gül gibi geçindik gittik.
1 Ekim günlerinde neredeyse bayramlıklarımı giymediğim
kalırdı…Şehir Tiyatroları geleneksel olarak sezonu 1 Ekim’de
açar, sezonun ilk oyununu ilk
günden izleme telaşı sarardı hepimizi… On yıl kadar önce bir 1 Ekim günü, bir Şehir
Tiyatrosu oyununda o kadar sıkıldım ki, hayatımda ilk kez bir oyunu yarıda terk ettim ve o sezon tiyatroya adım
atamadım.
Aman bu cümlemi mahkemede delil olarak kullanıp, tiyatroyu kapatmaya falan
kalkmayın. Şehir Tiyatrosu onlarca başarılı prodüksiyona imza attı daha sonrasında… Tesadüfen
yüzyılda bir yaşanacak bir faciaya denk gelmiştim ben.
Ancak bu yıl Şehir Tiyatrosu’nun yeni sezon için ilan ettiği
3 yetişkin, 1 çocuk oyununa bakıyorum
da, galiba bu repertuar anlayışıyla 1 Ekim’de
bu tiyatrodan uzak durmak, hatta mümkünse tiyatronun açık olduğu
semtlere bile uğramamak daha doğru olacak.
Bu yıl neler
oynanacak, hiç merak ediyor musunuz?
Bilmiyoruz, belki basın bizden o kadar güzel gizleyecek ki,
hiç bilmeyeceğiz.
De Ja Vu deyin, ya da ihtiyarlık ama ben az çok oynanacak oyunları biliyorum.
“Tiyatroma Dokunma” diyerek parklarda sabahlayanlar, yavaş
yavaş, ben de buralardan nasiplenirim diye Şehir Tiyatrosu’nun etli ekmek ve
şalgamlı kokteyllerine musallat olacaklar. .
Bazıları Şehir Tiyatrosu’nun yeni yönetimine göz kırpıp, asılan
oyunlarda boy göstermek için yöneticilere asılacak, o zavallı yöneticiler de
kendilerini önemli mahluklar sanacaklar.
Devlet Tiyatrosu, Başbakan’a haber vermeden gizli gizli
açılacak. Nasılsa AKM de kapalı, ortalıkta
fazla görünmeden sessiz sedasız birkaç
oyun çıkartacak…
Ne olur ne olmaz diyerek, yıllardır yönetimle ters düştükleri, yoğun dizi çalışmaları (ağırlıklı olarak Kurtlar Vadisi)
ya da kişisel zaafları yüzünden tiyatrodan uzak duran zevat göze batmasın diye,
bazı oyunlarda rol alacak, muhtemelen bu oyunların sanat düzeyleri pek de öyle yüksek
olmayacak.
Nasılsa in yer face yapmak kolay, hazır Afife Jürisi 75
kişiden küçük salonlara da teşrif ediyor diyen birkaç arkadaş tiyatro kuracak,
“oyun iyi olmamış” diyenlere de, “utanmıyor musunuz kısıtlı imkanlarla ortaya
çıkan oluşumları desteklememeye” diye çemkirecekler…
Nasılsa fırsat sitelerinden beş kuruşa bilet satılıyor,
hazır bizim Zübeyir de çok meşhur oldu ,
parayı kaldırırız diyen fırsatçılar, fırsat siteleriyle işbirliği
yaparak, “Zübeyir’in Dizisi Kalkınca…” gibi hafif erotik oyunlarla öne
çıkacaklar. Bazen oyun sonrasında hediye külot dağıtacaklar. “Zübeyir’in Kalkan
Dizisi’nin külotları”!
Milli Eğitim Müdürlüğü’ne 500, Kültür Bakanlığı’na 499
tiyatro başvuracak. Kağıt üstünde neredeyse mahallenin noteri kadar kırtasiyeye
sahip olan tiyatrolar “İbiş ile Memiş 2012”
türünde muhteşem seçkilerle ortaya çıkıp, hayatında ilk kez tiyatroya
giden zavallı çocukları, bu satırların yazarının bir 1 Ekim’de izlediği oyun sonrasında buz kesmesi
gibi buz kestirecekler.
Bu arada sağda, solda, görünmeyen ilçelerin belediyelerinde,
başkanın ordusuna bağlı “muhafazakar tiyatrolar” oluşup, malı fena götürecekler.
Bazı oyuncularımız doğru yolu bulup,
merkez medyada türbanlı dizilerde oynayacaklar, ancak “dinci” kanallara
pek kızıp, “memleket elden gidiyor” diyecekler. Kendileri ya Kurtlar Vadisi, ya
türbanlı dizide oynar iken, geçim derdine STV’de boy gösteren gençlere tiyatro
terbiyesi verecekler.
Her gün yeni yeni tiyatro binalarının kapatıldığı, pis pis
alışveriş ve yaşam merkezlerine dönüştürüldüğü haberleri gelecek. Atatürk
Kültür Merkezi açıldığı gün, medyadan fellik fellik kaçırılan sponsorluk protokolü
ortaya çıkacak, AKM’de bankamatik olur mu diyene kadar, AKM belki de holding binası olacak.
Sansür hortlamayacak, hepimizi uykuda vuracak…
Biz tiyatrocular, sanki ortada çok büyük bir pasta varmış
da, tiyatrolarımız Star TV ile Kanal D’ imişçesine bir hava içinde olacağız, dayanışma yerine çağın bize
dayattığı ayrışma kültürünü seçeceğiz…Sadece cenazelerde ortaya çıkıp,
birbirimizin kötü günlerinde bel
altından vuracağız. Yardım edene madalya verilmez, kavga eden manşet olur
hesabıyla,
adımızı
google’layacağız.
Özeleştiri yapanlar tiyatro düşmanı ilan edilecek, eleştirmeksizin
sisteme boyun eğenler, tiyatro dostu…
Sonra Mayıs ayında
filan, hani yaz tatilinde hem vicdanımız, hem cüzdanımız rahat etsin diye,
“tiyatroma dokunma” sloganlarıyla, kentin yıkılmış sokaklarında kültür
elçiliğine soyunacağız.
“Burasını tiyatroya çevirdiniz” diyen profesörler, sosyal
demokrat siyasetçiler, bir de minibüs şoförlerine pek kızardım eskiden.
Biz, tez elden
burasını tiyatroya çeviremezsek,
burasını tiyatroya çevirdikleri zaman “ah yine geççç kaldık, be usta” diye
hayıflanarak, çocuklarımıza hiç yaşamadığımız Muhsin Ertuğrul anılarını anlatıp anlatıp duracağız.
.