6 Mart 2010 Cumartesi

TİYATROMA DOKUNMA

TİYATROMA DOKUNMA


NEDİM SABAN

nedimsaban@superonline.com



18 Mayıs 2009’da Galatasaray’dan Taksim’e “seyirci kalma” sloganıyla yürüyen 900’ü aşkın tiyatro sanatçısının ortak dertlerinden biri de, “yargının siyasallaşması” idi. Geçtiğimiz hafta sadece Erzincan depremi haberlerine bakın, 18 Mayıs’ta yürüyenlerin haklı olup olmadıklarına kendiniz karar verin.“Seyirci kalma” diyrek yürüyenler keşke yanılsalardı.
Bence sadece yürüyüşün güzergahında yanıldılar. Galatasaray’dan Taksim’e yürümek yetmedi. Şimdi, tiyatrocular Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin öncülüğünde “tiyatroma dokunma” sloganıyla Anadolu’nun yollarını aşındırıyor.
Ne zaman tiyatroya bir saldırı haberi okursam, yaşamımı bu kadar etkin bir sanat dalına adadığım için mutlu oluyorum açıkçası!
Tiyatroya baskıların sadece sağcılardan geldiğini sanmayın! Sosyal demokrat belediyeler de ne yazık ki, yüz kızartıcı bir sınav veriyorlar.
Cumhuriyet Halk Parti’li belediyelerden, 2010 Kültür başkenti için alternatif projeler üretmelerini beklerdik! Hadi geçtim, bari gölge etmesinler. Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi’nde tekelci bir politika uyguluyorlar. Ankara’da hiçbir açıklama yapmadan Yenimahalle Belediye Tiyatrosu’nu kapatmışlar. Çankaya Belediye Tiyatrosu ise sanatçılarına yıldırma politikaları uygulayarak, tiyatroyu kapatma peşindeymiş.
Bundan birkaç ay önce, basında okuduğum bir haber üzerine, Türk Tiyatrosu’nun en köklü kurumlarından Ankara Sanat Tiyatrosu’nun kentten yok olmaması için destek vereceğini açıklayan Çankaya Belediye’sine teşekkür telgrafı gönderdim. Meğer bu basın açıklaması, sadece bir show’dan ibaretmiş. Pek çok tiyatro “hani bize” diyerek Çankaya’nın kapısını aşındırmış, bazıları da işi, “onlara verme, bize ver”e kadar götürmüş. Ankara Sanat’a yardım “hikaye” olmuş!
Ben hala tiyatroya dokunmayanlara teşekkür edecek kadar saftorik davranırken , kimi meslektaşlarım adeta birbirlerini hedef gösterek, tiyatrolarına dokundurtuyorlar. Anlamıyorlar ki, bugün başka bir tiyatronun ölmesi, yarın onların da ölümü demek olacak!
Ne yazık ki benzer bir olaya Afyon’da da tanık olduk. Önce, Afyonkarahisar Belediye Tiyatrosu’nun kapatılacağı haberiyle sarsıldık. Bu küçücük kentte bir ödenekli tiyatronun kurulmuş olması, önemliydi çünkü.
Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin öncülüğünde, Ömer Faruk Kurhan, Mehmet Esatoğlu, Orçun Masatçı, Gözde Güldiken’den oluşan bir heyet ile birlikte Afyon’a gittik. Öncelikle, kentte tiyatronun kapatılmadığını, yeniden yapılandırıldığını gördük. Tiyatroya taze kan vermek için seçmeler yapılmış, kadroya yeni kişiler alınmış, festivaller, çocuk birimleri tasarlanmış.
Ancak, ne yazık ki memleketimizdeki bir tiyatro binasının daha yıkılacağını duymak bizi tasalandırdı! Tiyatro şimdilik Halk Eğitim’in salonuna taşınacakmış .Umarım belediye başkanı, Afyon’a donanımlı bir tiyatro binası yapar. Bu durumda ben ilk teşekkür telgrafını yollarım. Nasılsa PTT’den Çankaya nedeniyle bir alacağım var.
Hani bugünlerde iyi insan olmak bile meziyet oldu ya, halkın oyu ile başa gelenlere, sanki meziyetmiş gibi halkın en temel ihtiyacı olan sanat damarlarını kesmedikleri için teşekkür etmek, sanki olağan dışı bir meziyet sergiliyorlarmış gibi davranmak, biraz gerçek üstü bir davranış galiba!
Gerçekçi olmak gerekirse AKP, birtek rant alanı olan Taksim ve Harbiye’ye kıyamıyor. Türkiye’nin dört bir yanında tiyatro salonları yapıyor. Ha, yeni yaptıkları salonların içinde ne oynanır, bu konuda ayrımcı davranırlar mı? Bu ayrı bir tartışma konusu!
Zaman gazetesi, birkaç ay önce “bizim cenahta neden sanatçı yetişmiyor?” tartışmasını başlattı. Sanatçıyı, kamplaştıramazsınız, sanatçı güdümsüzdür. Ancak, ne yazık ki iktidarlar, sanatçıların mesleki hedeflerini ihtirasa dönüştürerek, sanatçıları birbirlerine kırdırmayı başarabiliyorlar.
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndaki olay ortada! Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu yıkılırsa buldozerin altına yatacağını söyleyen kişi, geçici bir süre için genel sanat yönetmeni yapıldı, sanatçılar kamplaştırıldı, tiyatro da yıkıldı.
Afyon’da da ne yazık ki benzer bir olay yaşanıyor. Yıllarını kentinin tiyatrosuna adamış bir sanat adamı Ali Çakalgöz, öğrencileri ile birbirine düşürülüyor. Sanatçıların kadroları iptal edilirken, üç kişiye de belediyede sus payı olarak sekreterlik, cenaze ilanları editörlüğü veriliyor.(Belki de böylesi, tiyatro yıkımına seyirci kalan Genel Sanat Yönetmeni olmaktan iyidir .)
Oysa Afyon’da, sanatçılar kenetlenebilseydi, en azından mesleki onurlarını kaybetmezlerdi. Genel sanat yönetmeni, haklı gerekçelerle görevden alınsa bile, tiyatronun profesyonel kadroları sürer, tiyatro mesleği yara almazdı.
Kaldı ki, Afyon ile ilgili olarak kaleme aldığım bir önceki yazımda belirttiğim gibi, tiyatro profesyonel bir meslektir, gönüllülük esasıyla amatörce yapılan tiyatro, saygındır ama ister istemez “kısıtlı” kalır. Kaldı ki bir profesyonel gelenekte yapılanmış bir tiyatronun tekrar gönüllülük esasına geçmesi, tiyatro sanatını geriletir.
Afyon Kültür Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmelerde, tiyatroya kadro açılamasa bile, emek harcayan sanatçılara “harcırah” tahsisi yapılacağı sözünü aldık. Bu konuda belediyenin kararlı olduğuna inandım.
Gönül, yıllardır birlikte çalışan sanatçıların ve Afyon halkının “Tiyatroma Dokunma” diyebilmekte daha cesur olmasını isterdi ama 1100 km.’lik yolculuğum esnasında, özellikle küçük kentlerde, belediyelere karşı gelmenin pek de kolay olmadığını öğrendim. En muhalif olması beklenen sivil toplum örgütlerinin bile bu kurumlara “işleri” düşebiliyormuş.
Bugün mahalle bakkalanıza borçluysanız “artık bakkal devri kapanmıştır” diyen hükümetin politikasına ses edemez misiniz? Durum böyleyse, tiyatromuza dokundurtmamak için nedenlerimiz daha da artar. Tiyatro sanatı, insanlık tarihiyle birlikte her türlü iktidarın baskısına direnebilmeyi başarmıştır çünkü!