18 Temmuz 2010 Pazar

JENNIFER LOPEZ İLE TEKNE KAÇAMAĞIM

Jennifer Lopez’i protesto ediyorum.
Onun oynatıldığı hiçbir filme gitmeyeceğim gibi, geçen hafta birlikte yaptığımız tekne kaçamağında kalçalarına da dokunmadım.
Evet, Bodrum’da birlikteydik.
Magazinciler Angelina Jolie/ Brad Pitt’i yakaladıklarını sandıklarında, biz bir koyda, minik bir teknede minik bir tatil yapıyorduk.
Tekne minikti… Artık zayıfladığım için, içine sığabileceğim kamaraları olan, fazla göze batmayan bir şey seçtim. Jennifer kırmadı, geldi.
Tatilde Yunan adalarına da gidecektik. Türk/ Yunan dostluğundan söz edecektik. Biraz rakı, biraz Uzo içecektik. Karagöz’ün Bursa’lı olduğu tescillendi, biraz kavga kıyamet koptu belki ama, yaz tatilini Burgaz Ada’da yapıp, artık Symi Adası’na giden Marika ile benzeşen o kadar yanımız var ki!
Bir ay önce Yorgo Dalaras konserinde binlerce kişi kol kola, Rumca şarkılar söyledik.
Dalaras, yıl lar boyunca, Türkiye karşıtı gecelerde sahneye çıkmış, kampanyalara imza atmış, ama İstanbul’daki ilk Açıkhava konserindeki izdihamı görerek, neredeyse gözyaşlarını tutamamıştı.
Zülfü Livaneli ile kol kola, kardeş kardeşe şarkı söylerken, dünyadaki onurlu halkların kardeşliği adına şarkılar söylüyorlardı.Cem Mansur ve Nvart Andressian Türkiye Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası’nın Cemal Reşit Rey’deki konserini de aynı ulvi amaçlarla kardeşçe yönetiyorlardı !
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ısrarla Ermenistan ile futbol maçlarına giderek, sanatın yanı sıra sporun da kitler arası yakınlaştırıcı gücünü seçmesi, günlük politikanın soğuk, değişken ve de genelde petrole, suya, doğalgaza, enerjiye endeksli ikiyüzlü politikalarından çok daha kalıcıydı mutlaka.
Harbi davranmak gerekirse, Jennifer’ı tekneye davet etmemin nedeni, bu kadar ulvi değildi.
Bir yandan entelektüel kapasitemi arttıracaktım tabi, öteki yandan onun kocaman kalçalarının erdeminden yararlanacaktım! Birlikte atlayacaktık…. Denize
Haa niye yakalanmadık derseniz, eee “kızcağızı” gazete almaya göndermedim çünkü takdir edersiniz ki, Türkçe gazete okuyamıyor. Sonra magazinciler zaten kefal yakalamışlar, çakma Angelina ile Brad’ın peşinde koşuyorlardı. Yani bizim dandik teknenin peşine düşecek magazinci yoktu. Eee bana da popülaritiseni yitirmiş bir sunucu, eprimiş bir oyuncu gibi magazinin krallarını arayıp misafirini ihbar etmek yakışmaz değil mi?
Jenni ( ikinci günde Jenni oldu) insan haklarına çok düşkün! Bakın Türkiye’ye kadar gelmiş Balbay içeride mi değil mi, Türkiyede konuşma özgürlüğü var mı, insanların telefonu dinleniyor mu, minicik çocukları hapis mi yatırıyorlar, komutanlar niye durup dururken tabancayı dayayıp intihar ediyor kıçına bile takmamış.
“Çek Kıbrıs’a dedi!”
O kadar da değil Jen! (Üçüncü günde Jen oldu)


Bu minik şey bizi taşısa taşısa komşu adalarda sirtaki yapmaya taşır. O dalgaları atlayamayız.
Sen avans mavans aldıysan, beni dinle git Kıbrıs’a.
Eurovision’da kendisine Cyprus diyen yere biz niye Kuzey Kıbrıs diyormuşuz, oranın hellim peyniri ve kumarhaneleri dışında nesi meşhurmuş. Kıbrıs Türk Hava Yolları ile ilgili yolsuzluk haberleri doğru muymuş? Türkiye zaten yoksul bir ülkeyken bir de bu kamburları niye sırtında taşıyormuş? Türkiye, doğu ve güneydoğu’ya hiç yatırım yapamazken, Kıbrıs’taki bir memurun maaşı niye o kadar yüksekmiş? Kuzey Kıbrıs’ın cari açığını Türkiye mi karşılıyormuş?
Bir sürü ahiret sorusu sordu.

Sonuçta teknesindeki kumanyası biten bir tiyatro sanatçısıyım sevgili J (beşinciiii gün ve patlamak üzereyim, maddi, manevi)
Haklısın Kuzey Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs olalı, şöyle dişe dokunur bir sanat ürünüyle var olamadı.
Oysa, geçen yıl Tiyatro Kedi’de konuk sanatçı olarak yer alırken bu ülkeye, turneye gittim. Adada çok ciddi bir tiyatro geleneği var, kendini ifade etme, dillendirme ihtiyacı var. Her kentin ayrı ayrı oluşmuş tiyatro festivalleri var, ödenekli tiyatroları var, çok güzel bir seyircisi var.
“ O zaman beni niye çağırıyorlar? Kaprislerime niye dayanıyorlar? Üstelik otel açılışına gitmek için kuş sütü bile istedim verdiler” demez mi?
İşte o anda bir kuş sıçtı. Tabi bizimki bu kadarı da fazla diye düşünerek bozuldu. Bizim kültürde bunun uğur olduğunu anlattım.
“Kafama son kuş sıçtığında, başıma çok hoş bir olay gelmişti” dedim.
Bu sefer de geldi.
Kumanya bitmişken, denizden tanıdık dondurmacı geçiyormuş. Para da almadı, idare etti beni. Jennifer Lopez’e kocaman bir stick dondurma aldım.

“Bak bir sanatçının ilkelerinden ödün vermeyerek bir durumu protesto etmesi çok saygın bir davranış, Beatles’lar, Joan Baez, Leonard Cohen ve niceleri, pekçok zamanda birçok ülkeyi…. “

Aaaa daha lafımı bitirmeden, kıçını döndü!
Beş gündür, çektiğim çileyi anlamış gibiydi.

O değil, ben çile çekiyordum.

O bir şey protesto etmiyordu, pandiklemeyerek, ben acı çekiyordum.

Kimsecikler görmeden, Jennifer Lopez’in kalçasını mıncıkladım.
Biraz çoook fennna rahatladım.

Deneyimlerimden yola çıkarak, KKTC halkına da bir mesajım var. Bana bir mayoya mal olan şu küçücük kaçamakta anladım ki, aslında sizi o protesto etmiyor, aynen benim gibi, siz
Gündeme getirerek daha çok acı çekiyorsunuz.

Bırakın Jennifer’ı!

Dalaras ile yaşanan muhteşem gece basına fazla yansımamış olabilir. Gerçek sanatçıların kaderidir böylesi. KKTC olarak, barışa imza atacak, kalıcı olacak sanat olayları ile var edin kendinizi! Bırakın memleketiniz onurunu Lopez’in kalçaları değil, unutulmayan sanat olayları belirlesin.