13 Kasım 2011 Pazar

AVİGNON'DA VE MODERN TİYATRODA KAHRAMANLIK ÖYKÜLERİ

( Bu yazı Ağustos 2011 yılında Birgün'de yayınlanmıştır. )


Bu yıl gittiğim Avignon festivalinin farkı boyutlarını birkaç farklı yazıyla anlatmaya çalıştım.
Geçen hafta gündeme getirdiğim, Lübnanlı yazar/ yönetmen Wajdi Mouwad’ın ‘in “Kadınlar” temasıyla Sofokles’in oyunlarından uyarladığı 7 saatlik gösteri, ne yazık ki gerek eleştirmenler, gerek izleyicilerde büyük hayal kırıklığı yarattı. Artık Kanada’da yaşayan Mouwad 2011’de kadınların doğurganlık temasından yola çıkarak, 2015’de yaşlılık temasıyla özel bir seçki yapmak istiyordu besbelli, ancak bu satırların sabırsız yazarını ne yazık ki 2011’deki üçlemesinin birinci oyununda kaybetti. Üstelik oyunu, Peter Brook’lar, Arienne Mnouchkine’lere özenilerek özel bir mekanda, surların arkasında sergileniyordu, ancak mekana özel hiçbir yaratıcı tasarım ve uygulama olmadığı gibi, modern tiyatro adına oyuncuların seslerinin duyulmaması dışında hiçbir özelliği yoktu.
İstanbul Film Festivali’nde kaleme almış olduğu “İçimdeki Yangın” filmleri ile kitleleri büyüleyen, 2010’da Garajistanbul’da düzenlenen Rotterdaminİstanbul’da yazmış olduğu ve köklerini sorgulayan “Yangınlar” adlı oyunla tiyatro seyircimizle tanışan Mouwad’ın bir yönetmenden öte bir yazar olarak daha başarılı olduğu ve kendine daha yakın temaları sahnelemekte ön plana çıktığı oyunla ilgili öne çıkan eleştiriler arasındaydı.
….
Avignon’un büyüleyici mekanı Papaların Şatosu’nda ilginç bir gösteri, kendisini özellikle eğitime adamış olan Boris Charmatz adlı koreograf’ın 9 yetişkin, 27 çocuk dansçıyla beraber gerçekleştirdiği “Çocuk” temalı dans gösterisiydi.
20. yüzyılda sanat cinsellik ve üreme konularında yoğunlaşırken, 21. Yüzyılın hastalık, ölüm, varoluşu irdelemesi, insanoğlunun kahramanlıklarından öte uzayda bir hiç oluşuna ve gittikçe önemsizleşmesi, değer kaybetmesi, küçülmesine değinmesi, bu yıl sadece Avignon’da değil, genel olarak modern tiyatroda ve sanatta ön plana çıkıyor. Koreografın 2011 yılında “çocuk” , Mouwad’ın doğurganlık olarak belirlediği tema, 2015’lere doğru ölüm, yaşlılığa doğru bir karamsar bakış açısına yöneliyor.
Avignon’un Off kategorisinde izlemiş olduğum Marius Von Mayenburg imzalı “Le Moche” (Çirkin) birdenbire, bilinçüstü birdenbire yüzünün çirkin olduğu konusunda harekete geçirilerek, aynanın karşısına geçirilen bir adamın, yavaş yavaş üst benliğini yitirerek, herkese benzemesini ve toplumda kişilik kaybına uğramasını anlatıyor.
Çağımızdaki oyunlar, Tanrılara karşı geldikleri için, hubris (kibir)’le karşı koydukları için ceza görmelerini değil, toplumda herkesin arasına karışarak, teknolojinin karşısında niteliksiz yaratıklar olarak kişilik kaybına uğramalarını anlatıyorlar. Bir anlamda kahramanların değil, sığınmacı karakterlerin öykülerine sığınıyorlar. Hastalık, ölüm, sağlıksız yaşam, kısa ve uğursuz ömürlere yakalanmamak için bir nokta, ya da bir bilgisayar nick’i olarak yaşamaya sığınan korkakların öyküsüne doğru yol alıyor tiyatromuz.
Belki bunun içindir ki, pek çok büyük tiyatro oyuncusu, artık sağlam muhteşem karakterler bulamadığı için hayıflanmakta… Medea’lar, Cid’ler, Oidipus’lar, Hamlet’ler, Hekate’ler, Macbeth’ler, Blanche Dubuois’lar, Villy Loman’lar tekrar yazılmamakta, çağın bu bakış açısıyla yazılamayacak da
Artık çabuk ölmemek, erken hastalanmamak, oyunun birinci perdesinde bir kazaya kurban gitmemek için silinmemek için anti-kahramanların yazıldığı bir çağdayız.
Belki de bu yüzden dramları korka korka, komedileri de bağıra bağıra oynuyorlar Avignon’da.