28 Kasım 2009 Cumartesi

İZMİRİN ETİLERİNDE RASİM OZAN KÜTAHYALI'YA KOLONYA DÖKMEK

Çocukluğumda, ordudan emekli edilmiş bir astsubay komşumuz vardı. Bahçeli bir evde oturur, mahallede birtek benimle anlaşırdı. Entelektüel seviyesi yüksek, fiziksel kapasitesi düşük bir çocuk olduğum için, arkadaşlarım raydan çıkıp, bahçesine top filan kaçırdığında, önce toplarını patlatırdı. Tabi sınırlı harçlıklarıyla hergün bir topu gözden çıkarmak istemeyen veletler, bazen elma çalma, dut ağacını talan etme, adamın köpeğini gıcık etme, çamaşır ipin i kesme gibi “alternatif”karşı oyunlara girdiğinde, adam önce uzlaşma niyetiyle bana hakemlik teklif eder, çok sinir basarsa da, hakemliğimi filan ittir edip, çocukları gün boyu kıçından düşmeyen çizgili pijaması ve silahıyla kovalardı.
O silahın aslında bir gün raydan çıkarak patlayabileceğini, bir tiyatrocu dostumun komşu kavgasında öldürüldüğü otuzlu yaşlarıma kadar kavrayamamıştım.
Yani şöyle söyleyeyim, benim çocuklarım olsa, yine komşularımı silahla kovalayan aynı derecede sıyırtık bir komşum olsa, lagaluga dolu çocukluk günlerime kanıp, bugün şiddet karşısında korkması gereken bir baba olduğumu asla anlayamazdım.
Zafer bayramında elimizde artakalan çatapatlarla o patlak komşumuzun köpeğinin kuyruğunu yakmak gibi sadomazoşist düşünceleri bile beynimizden geçirdiğimizi hatırlıyorum. Ya biz çok kötüymüşüz, ya da o zamanlar korku bu kadar yer etmemiş toplumumuzda…
Aynı manyak komşunun kapısını bayramlarda çalıp çikolata isterdik. Ya biz çok yüzsüzmüşüz, ya da o zamanlar önyargı bu kadar yer etmemiş toplumumuzda…
…..
Bu bayram sabahında çocuğunuzu komşunuzun bahçesine salmaya cesaret eder misiniz?
Aman oğlum biz Aleviyiz, onlar CHP’li! Sakın top oynama o evin bahçesinde. Onur Amca, çıkar ve çok üzer seni.
Aman oğlum biz Kürdüz, onlar İzmirli! Sakın top oynama o evin bahçesinde. Sarışın teyze çıkar ve taş atar sana.
Aman oğlum biz Etiler sosyetesiyiz, onlar AKP’li! Sakın top oynama o evin bahçesinde. Davut Amca çıkar ve terbiyesiz ilan eder seni!
Aman oğlum biz İzmirliyiz, sakın top oynama evin bahçesinde! Ev sahibi ile aramız iyi değil, yedi sülalene küfreder senin.
Bayram ziyaretine ailecek gitsek, ben kolonya sevmiyorum demekten korkarız çünkü ben kolonya sevmiyorum demek, ben Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bize dayattığı düzenin yandaşlarını ve bu yandaşların yaşam biçimini sevmiyorum demek oluyor! Kolonya sevmediğini söylediği için habercilik kariyeri bitirilenler var.Kolonya kullanmadığı için habercilik kariyerine başlayamayanlar da cabası!
Ama bize tutulan kolonyayı kabul etmesek , domuz gribine yakalanma tehlikesi var! Televizyonlar, “eller dezenfekte edilecek ” diye bas bas bağırıyor. Kolonya kullanmamak düzen karşıtlığı olarak algılanabilir ama bir yandan da, başbakanın yanında, sağlık bakanının karşısında bir tavır olarak düşünülebilir Öte yandan kolonyanın çok fazla üzerine gitmek sanki hükümette bir huzursuzluk, tutarsızlık varmış gibi algılanıp, can sıkıcı bir hale dönüşebilir. En iyisi fazla kokmayan, fazla bulaşmayan, etliye sütlüye dokunmayan bir kolonyayı kimseyi rahatsız etmeyecek dozda kabul etmek.
Peki ya bayram gezileri?
Hava pek güzel ama İzmir, Çeşme, Alaçatı, Foça, Kuşadası v.b. şimdilik biraz sisli!
Ertuğrul Özkök/ Ahmet Hakan çifti oraları ziyaret edip, aklayana kadar, kendimizi boka batırmanın manası yok.
İzmirliler “sosyal faşist” olmadıklarını ya AKP’ye daha fazla oy vererek, ya Taraf Gazetesi’nin Ege tirajını arttırarak, ya da Rasim Ozan Kütahyalı’yı daha fazla imza gününe davet ederek kanıtlasınlar hele bir!
Rasim Ozan Kütahyalı’nın ısrarla İzmir’den edebiyat eserleri çıkmıyor demesini, ancak Rasim Ozan Kütahyalı ve Ahmet Altan’ın katıldığı edebiyat matinelerini ağzına kadar doldurarak çürütecekler ki, biz korkmadan İzmir’e gidebilelim.
Ya da Yılmaz Özdil, her Perşembe, İzmir’in tarihi ile ilgili bir yazı yazacak. Düşman şöyle kovuldu böyle kovuldu demeli ki, biz gelecek bayramda elimizi kolumuzu sallaya sallaya,
Çeşme’de midye yiyebilelim!
Ama Çeşme’ye gittiğimizde Özdil’in özenle tarif ettiği Ahmet Türk’ün yazlığına yakın bir otele gitmememiz lazım, çok yanlış anlaşılırız. Tabi Ahmet Türk, yazıdan korkmayıp, o güne kadar yazlığını satışa çıkarmazsa!
Bence şu aralar Ayvalığa takılalım çünkü orada Erbakan hocanın da yazlığı var! Kimse bize bir şey demez ama tabi Çanakkale’den uzak durmakta yarar var çünkü malum bayramda orada da 2500 kişi “Kürtleri istemiyoruz” diyerek, masum gençlerin kapısına dayandı.
Bayramiç’e gitsek MHP’li sanılma tehlikemiz yüksek! Kızılcahamam desen, orası hükümete biraz fazla yakın. E, Abant, demode olmakla beraber, zaten malum.
Aslında en güzeli sabah Abant’ta yürüyüş, öğlen Kızılcahamam’da termal banyo, akşamüstü Foça’da balık rakı, ertesi gün İzmir’de kumru ve çöp şiş, Altınoluk üzerinden, Armutlu gecekondularını ziyaret, Etiler’de kısa bir kahve molasından sonra, Gazi Mahallesi selamlaşması ve Arnavutköy sapağından eve gitmeyi kapsayan kısa bir bayram tatili yapmak.
Peki ya bayram televizyonu?
Eeee öyle sağda solda, ailecek Aşk-ı_Memnu izlememekte yarar görüyorum. RTÜK Başkanı, bu diziyi değerlendirirken “toplumun milli değerleriyle, Etiler’de oturanların milli değerleri aynı mı?” demiş! Zaten dizi boyunca evde niye uzun elbise ve topuklu pabuçla dolaştıklarını hiç anlayamamıştım ama diziyi ortalama 8 milyon kişinin izlediği düşünülürse, görmeyeli Etiler’in nüfusu epey kalabalıkmış. Orada altyapı sorunları baş göstermiştir, sular akmıyordur, internet ağları çökmüştür, Starbucks’un kahve kaynakları kurumuştur. Bence bu semtten de şimdilik uzak durmakta yarar var. Hele hele Etiler’de 8 milyon komşunuzun üst katta topuklu potinlerle bütün gece kafanızı şaaptığı bir evde ne yapacaksınız ki?
Acaba Aşk-ı-Memnu, Yaprak Dökümü’nün filan kitaplarını yazmayı akıl etmişler midir senaristler? Belki bu dizileri artık kitap olarak okumak faideli olabilir. Nasılsa konuyu bildiğimiz için, kalın olsa da, kolay biter. Hatta NTV Yayınları, işi kolaylaştırmak için,bu kitapları, çizgi roman olarak da basabilir. Ama belki kitapları dosdoğru internete yükletip, bir kitap kapağı yüzünden, konu komşu tarafından yanlış anlaşılmamak daha akıllıca olur!
Zaten kurban kessen de, kesmesen de sorun.
Onu hangi fakire bağışladığın, niye, neye, nasıl bağışladığın apayrı sorun.
Nerede oturduğun, nerede doğduğun, nerede olduğun, kimlerle olduğun, kimlerden olduğun başlıbaşına sorun.
Nerede doğduğun anda nerede doğmadığına cevap vermek zorundasın.
İnsan bir yerde doğar ama dünyada yüzbinlerce yer var!
İnsan bir dinden doğar ama dünyada onlarca din var.
İnsan bir dil konuşur ama dünyada yüzlerce dil var.
Nerede olduğun değil, nerede olmadığın çok büyük sorun ama insan doğası gereği şu anda bir dakikada ancak bir yerde olabiliyor. Henüz ışınlanmak mümkün değil tabi!
Bayrama bayram desen sorun, demesen sorun.
Bayramlık ağzını açsan sorun, açmasan bambaşka sorun.
Bayramda “mutluyum, umutluyum” diye yazı yazsan sorun, “her şey bombok” diye yazsan, daha da büyük sorun.
Savaş, açlık, katliam, ayrışma, ayrıştırılma, kardeşin kardeşe düşürülmesini yazsan, “ay bayramda yaza yaza bunları mı yazdın” sorunu yaşarsın, kolonyayı kabul etsen başka dert, etmesen başka, komşular çocuğunun topunu patlatsa bir dert, patlatmasa da bu kez yandaşlık tarikat, cemaat, mahallelilik meseleleri çıktı, o apayrı bir dert!
Biz tiyatroda, hiçbir espriye gülmeyen, hiç tepki vermeyen seyirci geldiğinde “Japonlar gelmiş” deriz kendi aramızda!
Galiba bu bayramı, Japonlar için kutlamak en iyisi.
Biz bu topraklarda yaşayanlar olarak, bu bayramda birbirimizi anlayamadık çünkü.

Nedim Saban
28 Kasım 2009