10 Kasım 2009 Salı

SANATÇI TOPLUMUN GERİSİNDEN GİDEN KİŞİDİR

Zaman Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı birkaç ay önce, sağcılara bir çağrı yaparak, sağın kendini sanat anlamında yetiştirmesi gerektiğini vurguladı. Dumanlı, gazetecilik konusunda sağda önemli bir çığır açtı. Yıllarca Amerika’da eğitim aldıktan sonra ortaya çıkardığı gazetenin dünyaya bakışına katılmasanız da haberciliği, mizanpajı, reklam kampanyalarındaki öncülüğünü tartışamazsanız! Ancak kendisinin “sanatçı yetişecek, yetiştir” muhtırasını hayata geçirmek o kadar kolay değil. Sağın sanatçı yetiştirmesi için, iktidarın maddi olanaklarını seferber etmesi yeterli olmaz, muhalefete düşmesi lazım bence. En beylik deyimiyle, sanatçı acıyla yoğrulur çünkü!

Ortada bir gerçek daha var ki, solcular ise o kadar çok acı çekti ki bu memlekette, acılarını sanatlarına yoğunlaştıracakları yerde, bazen yol ayrımına giderek kaçmayı, dönmeyi seçtiler.
Ya da kurban psikolojisine dayanarak söylemlerini eskittiler. Böylece sanatçı toplumun önünde olacağı yerde, gerisine düştü. Cuntalar kötü dağıttı sanatçıları, şimdi de Mccarthy’sel yalnızlıklar yaşamalarını bir anlamda hoşgörmek gerek!

Zeki Müren, bir sanatçının toplumda sevilmesinin ideolojiden uzak durmasıyla mümkün olacağını düşünürmüş. Malum gazinoya sağcısı da gider, solcusu da. Bülent Ersoy’un transseksüel olduğu halde, Hüseyin Çapkın tarafından fişlenen bir transseksüel için kılını kıpırdattığını duydunuz mu? Aksine, müdüre hanım rolünü oynadığı televizyonda düzen savunuculuğu yapıyor. Kaseti burnunda genç kızların yapımcılar tarafından koklanmasının doğal olduğunu söyleyebiliyor. Neredeyse transseksüellerin dayak yemesinin normal (!) olduğunu söyleyecek anormal (!) makyajı ve ürkütücü saç modelleriyle.

Şimdi bir transseksüelin bile transfobik davrandığı bir çağda, sanatçıların politize olmasını mı, Zeki Müren üstadın yolundan devam etmesini mi beklersiniz? Sanatçının politize olması için, öncelikle kafasında empati sözcüğünü netleştirmesi gerekir.

Toplumda sanatçıyla empati yapılır, ancak sanatçı yarattığı tiple empati yapmaz. Yani, adam katil rolü oynuyor diye katil gibi yaşamaz ki! Genco Erkal’ın , “Bir Delinin Hatıra Defteri”’ni oynadıktan sonra delirdiğini söylemek deli saçması olur. Ancak bizim sanatçılarımız nedense, politize olurken bile, tribünlere oynuyorlar, hayranlarının onları sınıflandıracağından ve hayatta yanında durdukları kişilerle bile empati yapılmasına kurban gideceklerinden korkuyorlar.

“Ayrımcılığa uğrayan bir eşcinsel için imza verince eşcinsel olduğum sanılır”, “Barış İçin Sanat hareketine katılırsam hükümetin Kürt açılımına destek vermiş olurum” , “Aydınların hapisten çıkması için uğraşırsam, Ergenekon davasında yargılanan gerçek suçlularla beraber anılırım”, “Terör Mağduru Çocuklar İçin savaşırsam Kürtçülük propagandası olur ” gibi komplo teorileri üretenler var.

İşin daha da vahimi, ikinci cumhuriyetçi tayfayı pışpışlayan Taraf Gazetesi, sınıflı bir toplum yaratma konusunda o kadar başarılı olmuş ki, 10 Kasım günü eğitim seferberliği başlatmak amacıyla Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne üye olmak için ilişki kurduğum bazı sanatçı arkadaşlarım bile, toplumun onları fazla “Kemalist” olarak etiketlemesinden ürkebiliyorlar. Atatürk’ü koşulsuz sevmek solcuların bilinçaltında öyle kötü yer etmiş ki , toplumun yeni sol söylemlerin dışında kalan sanatçılar , naftalinli solcular olarak etiketlendirilmekten korkar hale gelmişler.

Haksız da değiller belki! Yüz yıldır aynı yazıyı yazan, aynı cümleyi söyleyen Kemalistlerin boşluğundan faydalanarak sözümona demokrasi havariliğine soyunanlarda tabi suçun büyüğü!

Demokrat olduğun için üniversitede türban takılmasına onay vermişsen birdenbire Fethullahçı sayılabileceğin gibi, işin daha da kötü yanı, yukarıda sözünü ettiğim müdüre hanımın doğruları arasında yer alan türbanlı popstarı da onaylar hale geliyorsun. Eğitim hakkı elinden alınan bir genç kız için ağlarken birdenbire, Kemalist kardeşlerinin de yalnız bıraktığı bir sanatçı haline geliyorsun.

Belki de en iyisi Zeki Müren üstadın dediği gibi, yaşarken hiç taraf tutmayıp, öldükten sonra Cumhuriyetçi kimliğini miras dağılımında noterin kulağına fısıldaman!

Ancak, sanatçı olarak yaşarken bir şeyler yapmak niyetindeysen, “taraflandırılmak”, “kümelendirilmek”, yalnız bırakılmaktan korkmamalısın. İnsan insandır diyerek, en geniş anlamda insanın yanında olmalı ve böyle bir duruş sergilemelisin. Hayat bir oyun değil, Güler Zere’ler, Cumartesi İnsanları, TMK Mağdurları ne yazık ki bu oyunun bir parçası değil!
Türbanlı bir kızın özgürlüğü elinden alınıyorsa, sağcı bir adam hapiste işkence görüyorsa, inançlarından ve düşüncelerinden ötürü düşmanın da dayak yiyorsa, onun yanında olmalısın!
Komplo teorilerine inanmadan…Bir gün aynı şey benim başıma gelirse, onlar benim yanımda olur mu diye düşünmeden!

Sanatçılar, empati konusundaki nevrozlarına yenik düştükleri sürece, bırakın topluma örnek oluşturmayı, toplumun yüz yıl gerisinde kalmaya mahkumdurlar. Bunu da hak ederler!