Son zamanların moda jargonuyla, din, laiklik konularında bir
tartışmaya giren kesimi temsil ediyorsanız, tartışmaya her nedense
“benim de babaannemin başı bağlıydı” diye bir giriş cümlesi ile
başlamanız gerekli. Atesist değilim,
dini değerlere sahibim, münafık değilim ve size yakın olabilirim alt
metinleriyle karşı tarafı okşama taktikleri…
Dizi yayınlama lüksü olmadığı için haberleri dizi tadında
yayınlayan haber kanallarında , bir
münafık ile muhafazakarı kapıştırarak hem rating elde etme, hem her konuyu sözümona tarafsız bir zeminde
masaya yatırarak, aslında baştakileri rahatsız
etmeyecek biçimde her tartışmayı muhafazakarlara kazandırma derdi var.. Ezberden
konuşan Atatürk temsilcileriyle, ezber bozar gibi görünen ve hep kazanan
güçlü bir taraf! Bunun nedeni, sadece fazla sözü olanların dışlanarak evde yatırılıyor olması ya da
hapis yatması değil Aynı zamanda , sağ entelijensiyanın iktidar
olmadan önceki dönemde kendini müthiş biçimde geliştirmiş olması. Muhalefet
hırsı, entelektüel birikimi güçlendirmeyi gerektirir. Ancak solcu
kardeşlerimiz vatanı masa başında
kurtardıkları için, son yıllarda muhalif
bilinç oluşturarak ezber bozmayı
sağcılar kadar geliştiremedi. Sağ, AKP iktidarında vücuda gelene kadar şiir
okudu, felsefe tartıştı. Şimdii rantiyelere dönüşerek, ortalığı yıkan bugünün
güç sahipleri, muhalette oldukları dönemde yeni söylemler geliştirdiler. Tek
şey yapmaya vakitleri olmadı: Sanat!
İSTANBUL BELEDİYESİ KÜLTÜR İHALESİ
Şu anda en büyük kompleksleri sanatçı yetiştirememek.
Basının kalemini bükmek çok kolay oldu, dikte ettikleri yazıları ertesi sabah
gazetede okuyorlar, ancak ıkınsalar da, sıkınsalar da dikte ettikleri oyunların
sahnelenmesini, sahnelenirse de seyirci bulmasını ve alkışlanmasını sağlayamıyorlar. Geçtiğimiz
yıl Şehir Tiyatroları’na sözümona alternatif olması için, Kültür A.Ş ‘yi
paravan yaparak, korkunç bir yolsuzluk
ve ihale fesatlığıyla çıkardıkları, halkın kasasından çalarak ortaya
çıkardıkları oyunların ne büyük bir fiyasko olduğu ortada!
DEVLET VE ŞEHİR
TİYATROSU REPERTUARI
Bu hafta Devlet Tiyatroları’nın repertuarı açıklandı. Türk
Tiyatrosu tarihinde ilk kez bir repertuar, dört ay gecikmeyle, sezon açılmadan birkaç
gün önce açıklanıyor. Bence Kültür
Bakanı, bir yandan devlet tiyatrosunu sahiplenirken, öte yandan başbakanın
gazabından kurtarmaya çalışıyor.
Repertuarı da, ya şehit haberlerinin yoğun olduğu, ya İçişleri Bakanı’nın
meşhur saçmalarından yumurtladığı, ya da Tayyip Bey’in Tuvalu,Nauru, Marshall Adaları filan
seyahatinde olduğu bir zamanda açıkladılar. Hilmi Zafer Şahin de Şehir
Tiyatroları’nın 1 Ekim’de yeni oyunlarla
perde açma geleneğini, Kadir Topbaş’ın bir metro projesi
için iki üç saatliğine yeraltına inmesine kadar ertelemiş olmalı! Başkan
kurdelayı kestiği an, onlar da yeni oyunların kurdelasını kesecekler kuşkusuz.
Lemi Bilgin, her zamanki gibi sanatsal düzeyi son derece
yüksek ve dünyadaki ödenekli tiyatrolarla boy ölçüşebilecek bir repertuara öncülük
etmiş. Brecht, İbsen, Dürenmatt, Güngör Dilmen, Haldun Taner Gülşen Karakadıoğlu gibi değerli yazarlarımız
ve heyecan verici yeni eserlerin yer aldığı sezon içindeNecip Fazıl
Kısakürek’ten bir oyun da oynanacak…
NAZIM HİKMET/NECİP FAZIL
Bazı gazeteler bu
başarılı repertuarı Nazım yerine Necip gibi bir söyleme indirgediler.. Tartışma
programlarından fazlasıyla alışık
olduğumuz bir vurdurma kırdırma, safları ayırma mantığı. Şimdi Devlet
Tiyatrosu’ndan birinin çıkıp, “benim babaannemin de başı bağlıydı” demesini
bekliyorlardır herhalde. Öncelikle dünyanın en büyük ozanı Nazım Hikmet’in,
şiir dilindeki ustalığını her oyununda
tutturduğunu ve sahnelenmeyen çok fazla iyi oyunu olduğunu söylemek zor. Bu nedenle Devlet Tiyatrosu’nun
her dakika Nazım oynamasını beklemek gereksiz bir hayalcilik. Kaldı ki, Necip
Fazıl’ın da sahnelenmeye değer birkaç yapıtı var kuşkusuz.
Kısakürek ile Hikmet’i karşı karşıya getirmek, Nazım’a yaraşmayacağı gibi,
Necip Fazıl cephesi için de tuhaf!
Ben Devlet Tiyatrosu’na yaraşan bir prodüksiyonla ortaya çıkacak bir Necip Fazı oyunuı alkışlamaktan heyecan
duyarım. Yeter ki, oyuncular “mecburen oynuyoruz” tavrıyla ortaya çıkmasın,
yeter ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin alelacele biçimde,Necip Fazıl’a
büyük ayıp olacak biçimde sahnelediği “Bir Adam Yaratmak” kadar büyük bir
fiyasko olmasın!
Adalet Bakanları’nın mahkeme koridorları yerine, muhafazakar sanat uğruna dizi setlerinde çorbaya talim ettikleri bir
devirde yaşıyoruz. Devlet Tiyatrosu onurlu davranmış, en azından muhafazakar
sanat adına aceleyle ortaya çıkartılan saçmasapan bir işe değil, edebi değeri olan bir yazara yer veriyor. Ya
başrolde eski Devlet Tiyatrosu oyuncusu Güven Hokna’nın oynadığı Huzur Sokağı
mega müzikalini yapsalardı?